RÖPORTAJLAR:
hakaner6060@gmail.com
BLOG
Köşe Yazısı
Ahde vefa veya kısaca vefa...
Sözünü çiğnememek, sadık kalmak, dürüst olmak... Bu ulvi meziyetler sevginin, dostluğun ve kardeşliğin bağrında yetişir. Kin, nefret, haset onu her zaman boğmuş, daha doğmadan öldürmüştür. Vefa ancak sevgi, iyilik ve kardeşlik ikliminde boy atıp gelişebilir. Bu yüzden sözlükler vefa kelimesine, “sevgi ve dostlukta sebat etmek” anlamını da vermişlerdir. Ahde vefa Kur'ân'a göre îmân ederek Allâh ile ahitleşmiş ve böylece kendisini hür iradesiyle sadakat yükümlülüğü altına sokmuş olan müminin ahlâkî bir borcudur. Vefa ise dört harf iki heceden oluşan bir söz gibi gözükse de içerisinde çok gizli anlamlar barındırır. Hepimiz biliriz vefa'nın ne demek olduğunu fakat vefalı olmak çok farklı bir durumdur.
Yakınlarımıza, dostlarımıza ya da üzerimizde emeği geçenlere vefa borcumuzu ödemeyi düşünüyor muyuz? Hasta olan bir yakınımıza ziyarete gitmeyi, uzun yıllardır görmediğimiz büyüklerimizin hatırını sormayı ya da bize iyiliği dokunmuş kişilere bir gönül ziyaretinde bulunabilmeyi başarabiliyor muyuz? Bu sorulara cevabınız evetse sizde vefalı bir insan olma yolunda ilerliyorsunuz demektir.
Vefa, dost ikliminde yetişen güllerdendir. Onu düşmanlık atmosferinde görmek mümkün değildir. Vefa, duyguda, düşüncede, tasavvurda aynı şeyleri paylaşanların etrafında eser durur. Kinler, nefretler, kıskançlıklar ise vefayı yanında barındırmaz öldürür. Vefa sevginin, mürüvvetin bağrında boy atar, gelişir, düşmanlık ikliminde ise bir anda söner gider. Bir mum bile ışığını saçmak için yanıp tutuşurken, biz insanlar vefanın ışığında yanmaktan neden korkuyoruz. Yaşlanan anne ve babaya, düşmüş arkadaşa, bize ihtiyacı olan insanlara yardım eli uzatmak ve onlara olan borcumuzu ödemek vefalı bir insana yakışan büyük bir değerdir.
Çarpıcı bir vefa örneğiyle devam etmek istiyorum. Yaşlı bir adama sokakta yürürken bisikletli çarpmış ve hafif yaralanmış. Etraftakiler hastaneye götürmüşler. Hemşireler, röntgen çekerek herhangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini söylemişler.
Yaşlı adam huzursuzlanmış; “acelesi olduğunu, röntgen istemediğini” söylemiş. Hemşireler merakla acelesinin nedenini sormuşlar.
“Eşim huzur evinde kalıyor. Her sabah birlikte kahvaltı etmeye giderim, gecikmek istemiyorum” demiş.
Hemşire “Eşinize haber iletir gecikeceğinizi söyleriz” deyince; Yaşlı adam üzgün bir ifade ile: “Ne yazık ki karım Alzheimer hastası hiç bir şey anlamıyor, hatta benim kim olduğumu dahi bilmiyor” demiş. Hemşireler hayretle: “Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor neden her gün onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz?” diye sormuşlar. Adam cevaplamış:
“Ama ben onun kim olduğunu biliyorum” .
Vefa'nın güzel bir örneği olan bu olayda anlatıldığı gibi hepimizin içinde bir yerlerde vefa duygusuna ait kalıntılara yer vardır. Bu duyguyu yaşamak için çaba gösteriyor muyuz? Önemli olan mesele budur. Bu durumda iki seçeneğimiz var, ya vefa ''sizsiniz'' ya da vefa ''sızsınız''...
Hakan ERDEM