RÖPORTAJLAR:
hakaner6060@gmail.com
RÖPORTAJLAR
Gazeteci-Yazar Hakan Erdem’in bu ayki konuğu son Avrupa Şampiyonu olarak göğsümüzü kabartan Ampute A Milli Takımı Antrenörü Erhan Kuşkapan oldu. Kuşkapan, “Engelleri aşmak kafada başlar. Her zorlukta bir fırsat vardır. Engelleri aşmanın, azim ve kararlılıkla başarıya ulaşmanın mümkün olduğunu kanıtlayan hayat hikâyeleri ampute milli takımımızda fazlasıyla var.” dedi.
Merhaba Erhan Bey bize kendinizi tanıtır mısınız?
8 Haziran 1988 Ankara doğumluyum. Gazi Üniversitesi Antrenörlük bölümü mezunuyum. Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesinde İşletme bölümünde yüksek lisansıma devam ediyorum. Ampute A Milli takımı antrenörü olarak çalışmalarıma devam ediyorum.
Profesyonel anlamda futbola nasıl başladınız?
Futbola 10 yaşında babamın arkadaşları sayesinde başladım Hatta babamın da manavı vardı o zamanlar. Karpuzculuktan kaleciliğe geldik diye espri yapıyorduk. 10 yaşında babamın bir arkadaşının torunu sayesinde onunla beraber Ankara DSİ Sporda futbola başladım. Sonra 2001 yılında Ankaraspor’a rekor bir ücretle transfer oldum. Ankaraspor o yıllarda Süper Lig’e çıkmıştı. Mehmet Emin Katipoğlu şu an hala Ankaraspor’un başkanıdır. Başkanımız beni 8 bin TL’ye transfer etmişti. O zaman 8 bin TL’ye A takım oyuncuları oynuyordu. Rekor bir ücretti o dönem için. Tabii o zaman genç takıma gidiyordum. Sonrasında 17 yaşında profesyonel oldum Ankaraspor’da. Bütün kategorilerde oynadım. A takım seviyesine çıktım. Rıza Çalımbay, Hikmet Karaman, Hamza Hamzaoğlu, Aykut Kocaman gibi Süper Lig’de görev yapmış değerli hocalarla çalıştım. Daha sonra 2008 yılında Ankaraspor’un kapanma süreci oldu. Bu süreçte Bugsaşspor’da profesyonel maçlara çıkmaya başladım. Ondan sonra 13-14 takımda çeşitli illerde oynadım. Bodrumspor, Bandırmaspor, Keçiörengücü, Tokatspor gibi takımlarda futbol oynadım ve 2019 yılında aktif futbolu bıraktım.
Kalecilik kariyerinizden sonra antrenörlüğe geçtiniz. Futbolculuk ve antrenörlüğü kıyasladığınızda hangisi daha zor geliyor?
2020-2021 yılında Bugsaşspor’da kaleci antrenörlüğüne başlamıştım. Fakat futbolu yeni bıraktığım için antrenmanlarda başkanım “Erhan hocam istersen sen futbol oynayabilirsin. Hem oyuncu hem antrenörlük yapabilirsin.” dedi. Ben de bu öneri üzerine hem kalecilik hem de kaleci antrenörlüğü yapmaya başladım. Daha sonra başkanımızın takdiriyle teknik direktörlüğe başladım. O dönemde Türkiye’nin profesyonel liglerinde görev yapan en genç teknik direktör bendim. Bu da güzel bir başarıydı benim için. Sorunuza gelecek olursak sporculukta kendinden sorumlusun. Daha kolay kendin sporunu yap, beslenmene, dinlenmene dikkat et, iyi maç çıkar problem yok. Ama antrenörken takımda 25 kişi hatta bazen 30 kişi var. Bunların en ufak ailevi sorunları, yemekleri, maddi durumları, kulüple olan sözleşmeleri bütün bunları bilmen gerekiyor. Çünkü oyuncu saha dışında ne kadar başarılı olursa sahada da o kadar başarılı olur. Bu yüzden elimden geldiği kadar 30 kişiye yardımcı olmaya çalışıyorum. Sadece futbolcudan sorumlu değiliz. Bu takımın malzemecisi var, personeli var, bunların sporcularla ilişkileri var. Bunlarla ilgili sorumluluklarımız var. Antrenörün bir kere donanımlı olması gerekiyor. O yüzden antrenörlük daha zor bir iş diyebilirim.
Ampute A Milli Takımı teknik heyetine katılma hikâyeniz nasıl gelişti?
Ankara’da Adliyespor’da futbol oynarken Türk Silahlı Kuvvetleri Rehabilitasyon Merkezinde tanıdığım gazi abilerim vardı. Türkiye’de 2002 yılında kurulmuş Ampute takımı. Gazi abilerimiz kurmuş. Benden de kalecilerini çalıştırmamı rica ettiler. Maddi bir kazanç olmadan, gönüllülük esasına dayalıydı. Ben antrenmana giderken boş vakitlerimde TSK’ye gidiyordum. Orada gazi kaleci bir abimiz vardı. Birkaç kardeşimiz vardı. İşte onlara yardımcı oluyordum. Kalecilikle alakalı neler yapabileceklerini anlatıyordum. Bu süreç 1-2 sene devam etti. Yani hiç maddi beklentim olmadan gazi abilerime yardımcı olmak için ampute futbolumuz gelişsin diye gidip geliyordum. Daha sonra Osman Çakmak Ampute Milli Takıma teknik direktör olunca beni de kaleci antrenörü olarak göreve davet etti. Ben de milli görev olunca seve seve kabul ettim.
Teknik heyetteyken ilk çıktığınız büyük turnuvada neler hissettiniz?
Avrupa Şampiyonası ve Dünya Şampiyonası ampute futbolda da normal futbol gibi 4 senede bir yapılıyor. Avrupa Şampiyonası 2020 yılı pandemi dönemine denk geldiği için 2021 yılında gerçekleştirildi. Bu benim için bir şans oldu. 2020 yılında yapılsaydı Avrupa Şampiyonası ben ona katılamayacaktım. 2020’nin 2. döneminde ben Ampute A Milli takımda göreve başladım. Pandemi bir şans oldu benim için. 2021 yılında Polonya’da düzenlenen Avrupa Şampiyonası ile ilk büyük turnuvamıza çıktık.
Nasıl bir atmosfer vardı?
Yeni bir teknik ekiptik. Biz ekip olarak ampute futbolu daha ileri götürmeliyiz diye düşünüyorduk. Başarılı olmak zorundaydık. Yüksek bir baskı vardı üzerimizde. Bir de pandemi dönemi olduğu için sporcu kardeşlerimizin ligleri yoktu. Ligler olmadığı için 15 gün kamp yaptık. 2021 yılında inanılmaz bir kamp dönemi gerçekleştirdik. Çok çalıştığımız için milli takımımızın neler yapabileceğini de biliyorduk. Bütün sporcularla tek tek ilgilendik. Heyecanlıydık, göğsümüzde ay yıldız olması ayrı bir gururdu bizim için. Tek hedefimiz şampiyon olmaktı olduk da.
Avrupa Şampiyonu olduktan sonra Türkiye’ye döndüğünüzde nasıl bir karşılama yapıldı?
Kendi adıma söyleyeyim şampiyon olduktan sonra üzerimdeki baskı kalkmış ve yerini mutluluk almıştı. Bir rahatlama geldi artık mutluyduk ama Türkiye’ye döndüğümüzde bu kadar ilgiyle karşılanacağımızı da hiç beklemiyorduk. Biz Türkiye’ye dönmeden önce çağrı yapılmış gerek televizyon kanallarında gerek haber ajanslarında Ampute Milli takımımız Avrupa Şampiyonu oldu karşılamamız lazım, havaalanına gitmemiz lazım diye. Sağ olsunlar İstanbul havaalanında tüm vatandaşlarımız bizi coşkuyla karşıladılar. Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe, Trabzonspor ve diğer Anadolu takımları bütün taraftarlar oradaydı. Herkes Türk bayraklarıyla gelmişti, inanılmaz bir karşılama oldu. Bu coşkuyu hiçbir zaman unutamam.
Çünkü biz o gün uçaktan otobüse 3 buçuk saatte gidebilmiştik. Çok güzel bir andı. Çünkü ilk Avrupa Şampiyonluğumuzdu. İnşallah hedefimiz 2026’da tekrar dünya şampiyonu olmak. Sayın Cumhurbaşkanımıza verdiğimiz bir sözümüz vardı. Ampute Futbol dünyada Türkiye’den sorulur diye. Bunu yerine getirmek öncelikli amacımız. 2022 yılında dünya kupasını aldık. 2026’da tekrardan dünya kupasını alıp bunun bir tesadüf olmadığını Türk milli takımı olarak ispatlamak istiyoruz. Başarılı olduğumuzu, değerli olduğumuzu, oyuncularımızın değerli olduğunu ispatlamak istiyoruz. Çalışmalarımız bu yönde olacak.
Ampute Milli Takımımız 3 kez Avrupa Şampiyonu 1 kez Dünya Şampiyonu olarak dünyada en iyi takım olduğunu gösterdi. Bu başarının arkasındaki sır sizce nedir?
Aslında 2002 yılında kurulmuş bir branş ampute gazilerimizin kurduğu bir takım. Avrupa’da en zorlu rakibimiz İngilizler ile Polonyalılar. İngilizler bu sporu 1950’den beri yapıyorlar. Biz 2017’den beri İngilizlerin önündeyiz. Bunun nedeni gazi abilerimiz olduğu için maneviyatı yüksek bir takımız. Gazilerimiz yürekleriyle oynuyorlar. Mesela; zor anlarda bizim bir Türklüğün de verdiği bir maneviyat var, vatan millet Sakarya duygusu var bizde. Sıkıştığımız zor anlarda yedek bir güç deposu yedek enerji deposu gün yüzüne çıkıyor. Biz 2024’te Avrupa Şampiyonasına İsrail maçıyla başladık. O maç manevi açıdan çok değerli bir maçtı. Sporcu kardeşlerimizin hepsi bu maçta yüreklerini ortaya koydular. Hatta hepimiz gözleri dolu dolu çıkıyoruz böyle maçlara. Sporcu kardeşlerimizi çok motive etmemize gerek kalmıyor. Zaten motivasyonları çok yüksek insanlar. Bir sürü engeli aşmış, engeller karşısında pes etmemiş arkadaşlarımız bunlar. Yani kolay motive oluyorlar, işlerini iyi yapıyorlar sağ olsunlar. Tüm saydığım bu etkenler başarının en önemli anahtarı diyebilirim.
Bu güzel başarı hikâyelerinden birini konu edinen “Hayatla Barış” adlı film geçtiğimiz sene vizyona girmişti. Filmde Ampute Milli takımının başarılı oyuncusu Barış Telli’nin hayatından esinlenilmişti. Film hakkında neler söylemek istersiniz?
Öncelikle filmin yapımcısı Hünkar Doğan’a teşekkür ederek başlamak istiyorum ampute futbolunu bir değer haline getirdiği için. Engelli kardeşlerimizi spora kazandırmak açısından bu film bize yardımcı olacak. Barış Telli sevdiğimiz bir sporcu kardeşimiz. Bu sene 2024 Avrupa şampiyonasında da takımımızdaydı, gol attı, gol attırdı. Değerli bir kardeşimiz ampute futbolu için. Ama takımımızda Barış gibi bir sürü hikâye var. Zaten biraz önce bahsettiğim manevi değerleri yüksek takım dediğimiz takım bu. Mesela; Barış kardeşimiz Kırıkkale’de doğmuş orada karşılaştığı engelleri, zorlukları aştığı çaba çok güzel bir sinema filminde anlatıldı. Bunun gibi zorluklar görmüş birçok örnek verebilirim. Van’da yaşanan depremde 52 saat göçük altında kalmış bir kardeşimiz vardı. Biz kardeşimizi ampute futbola yönlendirdik ve bu kardeşimiz bizle beraber 2022 yılında Dünya Şampiyonluğu yaşadı. Düşünebiliyor musunuz? 52 saat depremde göçük altında kalmış, artık öleceğim derken futbolla yeniden hayata tutundu. Saatlerce aç ve susuz kalmış, ölümle burun buruna gelmiş kardeşimiz tüm zorlukları atlatıp Dünya Şampiyonu oluyor ve Dünya Kupası kaldırıyor. Buna benzer çok hikâye var takımımızda.
Hocam örnek teşkil eden, ilham verici hikâyelerden bahsettiniz. Türlü zorluklara rağmen engelleri aşan hikâyeler diyebiliriz bunlara. Dergimiz ceza infaz kurumumuzdaki hükümlü tutuklara da gidiyor. Bu iki tarafı düşündüğümüz zaman engelli olmasına rağmen bir bacağı, bir ayağı, bir kolu olmamasına rağmen güzel şeyler başaran isimler var. Bu azim dolu hikâyeler hükümlü-tutuklulara da ilham olur mu?
Elbette ilham olacak birçok hikâye var. Barış Telli örneği olsun, Van Depremi’nde saydığımız Okan Şahiner hikâyesi olsun. Ceza infaz kurumlarında bulunan insanlar da bulundukları durum itibarıyla bir şeyleri başarmak için çaba sarf etmekten vazgeçmiş olabilir ama görüldüğü gibi hayat her türlü zorluğu yenecek gücü veriyor. Bu nedenle ceza infaz kurumunda da yapılacak bir sürü şey olduğu düşüncesindeyim. İnsan azimli ise her türlü engeli geçer ve başarıya ulaşır. Hangi koşullarda olursa olsun fırsatları değerlendirebilir. Devletimizin birçok kursu var. Okuma yazma kursları var, dini yönden aldığı eğitimler var, yüksek lisans doktora yapma imkânları var. Bir umuttur yaşamak diyelim. Yani hiçbir zaman pes edilmemesi gerek. Ampute futbol takımımız net bir şekilde bence bu mesajı veriyor. Bence ceza infaz kurumlarında kalan vatandaşlarımız da başarı hikâyeleri yazabilirler. Sağlıklı olduktan sonra her şeyi yapabilirler. Engelli kardeşlerimiz bile bu engelleri aşabiliyorken sağlıklı kardeşlerimiz için daha kolay olacağı inancındayım. Hayallerinden kimse vazgeçmemeli. Sonuçta hayata bakış açısı çok önemli. Engeller kafadadır bence imkânlar kısıtlı diyerek kendini sınırlamamalı insanlar. Bu tamamen sizin azim ve kararlılığınızla ilgili, vazgeçmeyin zihninizdeki engelleri yıkarsanız bütün hayallerinizi gerçekleştirebilirsiniz.
2. Lig futbol dosyası programında yorumculuk yapıyorsunuz. Sporun her alanında varsınız. Programla ilgili nasıl dönüşler alıyorsunuz?
2.Lig Futbol Dosyası programına önce konuk olarak davet edilmiştim. Tabii 2. ligde teknik direktörlük yaptım. Kaleci antrenörlüğü yaptım, 100 maçtan fazla profesyonel maç oynadım, 2. lige yeterince hâkimim.
2. lig aslında önemli bir değer. Yeni yeni anlaşılıyor. Ben bunları program yapımcımız Bedri Akerman’a anlatmıştım 2. ligin ne kadar değerli olduğunu. O da bana bir teklifle geldi. “Hocam 2. Lig Futbol Dosyasını yorumlamak ister misin? Yorumcu olarak devamlı kalmak ister misin?” diye sordu. Ben olur dedim. Güzel de tepkiler aldık. İki senede 75 bölüm çektik. Hatta bu sene de devam edecek. Bu sene de değerli Nazım Tıknaz’ı transfer ettik programımıza. İki yorumcu olarak devam edeceğiz.
Kalecilik konusunda bir kitap hazırlığı içerisinde olduğunuzu biliyoruz. Kitabınızın içeriğinden bahseder misiniz?
Bu konu herkesin bilmediği çok güzel bir soru bu açıdan size teşekkür ederim. Kitabın taslağı hazır şu an. Kalecilik tekniğiyle alakalı her şey mevcut. Mesela, yan top tekniği, adımlama tekniği, karşı karşıya topa vuruş tekniği, yatış tekniği, yerden gelen topa nasıl yatılır, yüksek topa nasıl flönjör yapılır? gibi. Bunun ampute futbola uyarlanmış hali var. Ben bu konuyu bir kitap haline getirmeyi teklif ettim iki dönem önceki federasyon başkanımıza. “Biraz bekleyelim, zamanımız var.” dedi. O yüzden şimdilik askıya aldım ama EAFF başkanı Mateusz Widlak kitabımla çok ilgilendi. Hatta beni kalecilikle ilgili bir kampa çağıracağını söyledi. Yakında kitabımla ilgili gelişmeler olacaktır.
Yeni evlendiniz, eşinizde medya sektöründen. Milli maç dönüşünde eşiniz sordu siz cevapladınız. Nasıl bir duyguydu?
Eşimle 2021 yılında tanıştık aslında yine Avrupa Şampiyonu olduğumuzda. Eşim normalde spor muhabiri değildi ama A Haber’de çalışıyordu. Avrupa Şampiyonası dönüşünde İstanbul’da röportaj yaptık. Aslında o spor muhabiri değil ama o gün nasip ya spor muhabirlerinin eksik olması sebebiyle muhabir olarak bize gelmişti. Biz de röportaj yapmıştık orada tanışmıştık. Sonra 2023 yılına kadar hiç görüşmedik, konuşmadık. İstanbul’da karşılaşmaya başladık. İki üç kez karşılaştık. Nasip 2023’te de nişanlandık. Sonrasında da evlendik. 2024 yılındaki şampiyonluğumuzda da röportaja özellikle A Haber Genel Müdürü Abdulhalik Çimen eşimi gönderdi. “Ampute A Milli Takımı yine Avrupa Şampiyonu oldu, sen git.” dedi. O sordu ben cevapladım. Güzel oldu, keyifli oldu.
İleriye yönelik projeleriniz var mı?
Ampute futbolunda kalecilikle alakalı bir kitabımız zaten hazır. Yine hedefimiz tekrar 2026 Dünya Şampiyonu olmak. Normal futbolda da tabii bir yerde olmam lazım. Süper Lig’de antrenör olmak istiyorum. Ayrıca kaleci okulu açma hedefim de var.
Son olarak okurlarımıza neler söylemek istersiniz?
Ampute Futbol Milli Takımı engelsiz bir takım. Engelli futbolu ama engelsiz bir takım diyoruz biz bu takıma. Engeller insanın beynindedir. İsteyen her engeli aşar. Bütün okurlarımızın da bu örnek hayat hikâyeleri okumalarını ve yaşamlarına uygulamalarını dilerim. Saygı ve sevgilerimle…