RÖPORTAJLAR:
hakaner6060@gmail.com
RÖPORTAJLAR
"Gençler sosyal medyada çok fazla zaman harcıyorlar”
Prof. Dr. İlber Ortaylı ile İstanbul’da ofisinde bir araya geldik. Gençlerin çok sevdiği bir isim olan Ortaylı ile İstanbul’un Fethinden Çanakkale’ye, tarih dizilerinden gençlere kadar birçok konuda sohbet etme fırsatı bulduk. Tarih dolu röportaj siz değerli okurlarımızla…
Kendinizden bahseder misiniz?
1947 doğumluyum. Ortaokulu Ankara'da ve İstanbul'da okudum. Atatürk lisesi mezunuyum, sonrası Siyasi Bilgiler Fakültesi ve Ankara'da Mektebi Mülkiye ve Dil Tarihi bitirdim. Şikago'da mastır yaptım, doktorayı burada yaptım. 1979'da doçent oldum. Ondan sonra istifa ettim, birkaç sene sonra Fransa'da, Almanya'da ve Rusya'da hocalık yaptım. Sonra tekrar döndüm, 1988'den beri profesörüm.İdare tarihi mülkiyede ondan sonra da Galatasaray’a geçtim. Galatasaray müze müdürlüğü yaptım. 2017'de emekli oldum.
Tarihin derinliklerini iyi bilen birisiniz. Tarihte önemli gelişmelerden biri olan İstanbul’un fethinin 566. yılındayız. Gemilerin karadan yürütüldüğü olayı ile ilgili farklı yorumlamalar var bu konudan neler söylemek istersiniz?
Gemilerin karadan yürütüldüğü malum. Fakat onu tartışanlar cahil ortaokul hocaları bir şey bildikleri yok. Kendilerine göre ideolojileri var. Bizim Türkiye’de etnik milliyetçiler; desriktif, tahripkâr milliyetçilik yapıyorlar. Yani Türklerin yaptığı şeyleri karalıyorlar. Kendi yaptığını çıkartırsın milliyetçilik o. Yani biz şöyle milletiz, böyle dilimiz var, böyle edebiyatımız var, böyle tarihimiz var, böyle yazarlarımız, müzisyenlerimiz var bunu methedersin. Avrupa’da milliyetçilik böyle gelişti. Bunun dışında senin yaptığın pislik atmaya kalkmak bu yanlış bir şey. Çünkü tarihi yanlış öğretirsen, kendinde yanlış öğrenirsin çoluk çocuğa da yanlış öğretirsin. Her söylenene itibar etmem sen bilmiyorsun ki, hiçbir kaynak okumamış adam hiç bir şey bilmiyor, öyle konuşuyor. İşte öyle olmaz.
Çanakkale ile ilgili ne söylemek istersiniz?
Yani Çanakkale muharip milletler, çok savaşa katılanlar fakat Çanakkale gibi bir yurt savunması yapan çok azdır. Fransa birinci cihan harbinde yaptı. Biz yaptık bir de Ruslar yaptı, başka da yok. Yani İngiltere falan yok, Almanya falan öyle savunma yapmadı birinci harpte de yapmadı, ikinci harpte de yapmadılar. Polonya vardır böyle birkaç olayla direnen, bunlar önemli. Yani yurt savunması mesele onun için Çanakkale çok mühim, herkesin tarihinde yok böyle bir savunma. Fakat millete tarih şuuru veriyor, vatan şuuru veriyor yani imparatorluklarda öyle şey pek olmaz. Bizde imparatorluk öyle bir şuur kazanarak kaybolmuş, bitmiş insanlar, vatan mektubuyla yaşayarak ölmüşler, şehit düşmüşler. Tabii sonra tesiri olmuş vatan savunmasına hem kumandanlara hem askerlere birinci cihan harbindeki insanların hepsi istiklal savaşının kumandanları ve tecrübeli askerleri onun için önemlidir.
Birçok devletin yıkımında bir kadın var söylemleri doğru mu? Osmanlı yıkılışından o kadınlar sorumlu mudur?
Yok onlar boş laflar Hürrem’in vardır rolü ama kendi çocukları da gitti. Kadınlar saltanatı da böyle bir uydurmadır, yani büyük ölçüde uydurmadır.
Bir tarihçi olarak günümüzde çekilen tarih dizilerini nasıl buluyorsunuz?
Bizim diziler kötü; fakat müziği, kıyafeti fena değil, aktörler, artistler iyi oynuyor. Oradan tutuluyor yoksa orada tarih bilenlerin yazdığı bir şey değil. O dizide tarih sıfıra sıfır takip edilmez ama bire bir fakat bilgili olursun bunu yazanlar tarih bilen birileri değil.
Tarihçi kimliğinizin yanı sıra çağdaş bir seyyahsınız aynı zamanda. İlk yolculuğunuzu Suriye’ye yaptınız, nasıl bir seyahatti? Özellikle Şam için “Ne kadar renkli bir tarihe, Osmanlı 4 asır hükmetmiştir.” diyorsunuz bu renkli tarihi sizden dinleyebilir miyiz?
Ben yurt dışında doğdum. Bu nedenle ilk yolculuğum Avusturya, İtalya sayılır. Ama hatırladığım en etkili yolculuğum tamamen otobüs ile yaptığım Suriye, Lübnan ve Filistin idi. Bu seyahat beni çok etkiledi. Özellikle de Suriye’de gezdiğim her dakika. Tabii ki o zamanın Halep’i de çok güzeldi. O Halep artık yok, hiçbir zaman da olmayacak. Şam için de aynı etkiyi söyleyebilirim. Şunu da itiraf etmeliyim ki yapılan son barbarlıktan evvel Suriye şehirlerindeki tarihî dokuyu iyi koruyorlardı. Mesela; 90’larda tekrar ziyaret ettiğim zaman, Halep’de Şam’da 10 misli büyümüştü. Ama tarihî merkezler değişmemişti, korunmuştu. Onlar, yeni yerleşim yerlerini merkeze yapmak yerine, şehir merkezinin etrafına yapıyorlar.
Halep mesela, tarihî dokusu sadece binalardan ibaret değildir. Doğası da insanları da korunmuştur. Fesle gezen bir kimsenin yanında Fransız usulü peçe örteni görebilirdiniz. Aynı zamanda Suriye’nin zengin bir mutfağı da vardır. Çarşısındaki sıradan bir lokantaya gittiğinizde de lüks bir restorana gittiğinde de aynı şey. En çok hoşuma giden de bir grup geldiğinde aşçıbaşının ekibiyle birlikte sizi karşılıyor ve uğurluyor olmasıydı. Bu da Türkiye’nin eski âdetlerindendir. Halep, ezanın okunuşundan çarşılarına kadar pek çok özelliği ile Türk’tür zaten. Bu renkli tarihi şu anda anlatamam. Şunu da belirtmek lazım, burası Orta Doğu’nun karışık etnik kimliğiyle en problemli bölgesidir. Buna rağmen Yavuz Sultan Selim’den sonra ki 4 asır boyunca neredeyse hiçbir olumsuz hadise yaşanmadı.
Gelelim gençlere, sizin dönemizdeki gençlikle şimdiki gençleri nasıl yorumlarsınız?
Onu yorumlamak çok zor şimdi. Kıymetli gençler var ama çok da bir işe yaramadan üniversiteye gidenler de var. Bir kere üniversite sayısı çok, kalitesi iyi değil. Gençliğin ağzına bal parmak çalmak için, onlarda oraya gidiyor. Doğru düzgün öğrendikleri de yok, idare ediyorlar işte. Pek iç acıcı değil durumları.
Gençlere önerileriniz nedir?
Bir işle uğraşsınlar. Bir zanaat öğrensin, bir sanat öğrensin, kitap okusunlar. Boş geziyorlar hala. Sosyal medyada çok vakit geçiriyorlar çok yazık.
Sosyal medya ile aranız nasıl, çok kullanıyor musunuz?
Ben sosyal medya kullanmam. Bunu kullanımında da iyi olduklarını da zannetmiyorum. Bizim insanlarımız bilmeden etmeden yazıyorlar sanki hamamda dedikodu yapar gibi, sorumlulukları yok. Duyduğunu yazıyor, uyduruyor çok kötü tabii. Uydurukçular var fakat çok zeki olanlar da var.
İlber Ortaylı'nın bir günü nasıl geçiyor?
Valla benim günüm nasıl geçiyor? Konferansa gidiyorum, bazen bir şeyler yazıyorum.
Osmanlı devletinde ceza infaz kurumları nasıldı?
O zaman ceza infaz kurumu tarzında bir şey yoktu. Teşhir yeri çoktu. Teşhir bir cezadır. Kremlin'in önünde var öyle bir şey. Moskova'da, Avrupa'da var, bizde de vardı. Teşhir yani açık yerde, halkın görebileceği yerde infaz vardı. Siz bilmezsiniz, biz biliriz. Ben çocukken Ankara'da saman pazarında teşhir yeri vardı. Çocukken biz Anafartalar'da alışverişe giderdik, orada görürdük.
İnfazın usulleri vardır, açık alanda olur, teşhir önemlidir ibret olsun diye. Artık kısasa kısas her katile idam cezası verilmiyor. O zaman ki infaz sisteminde doktor, savcı, din adamı hazır bulunurdu. Son gecesi isteği yapılır. Baklava isterse duası yapılır, üstünden çıkanlar ailesine verilirdi.
Dergimizi nasıl buldunuz?
Dergiyi özellikle inceledim. Tarih, kültür, sanat gibi birçok konuda zengin ve kaliteli içeriğe sahip. Ceza infaz kurumlarına gitmesi de çok iyi. Birçok insana ulaşıyorsa ve eğitiyorsa ne mutlu. Böyle çalışmalar önemli.
Personelimiz sizi çok seviyor onlara neler söylemek istersiniz?
Zor bir iş yapıyorlar adil olsunlar, vicdanlarını dinlesinler. Vicdan önemli bu işlerde, içeri girenler suçludur ama insandır neticede. Ben inanıyorum personeller çok iyi bir şekilde görevlerini yerini getiriyorlar. Eskiyi biliyorum çünkü.
Röportaj: Gazeteci Hakan ERDEM