RÖPORTAJLAR:
hakaner6060@gmail.com
RÖPORTAJLAR
Yeşilçam'ın unutulmaz ismi, filmleri günümüzde de ilgiyle izlenen, yüzlerce filmde başrol oynayan Cüneyt Arkın
Yeşilçam'ın unutulmaz ismi, filmleri günümüzde de ilgiyle izlenen, yüzlerce filmde başrol oynayan Cüneyt Arkın, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün bünyesinde çıkarılan Değer Dergisi’ne konuştu. Gazeteci Hakan Erdem'in yaptığı röportaj sizlerle...
Sinemada hayranlık uyandıran yeteneği, yakışıklılığı, dövüş filmlerinin Kara Murat ve Malkoçoğlu karakteri, 400 filmle dünyanın en çok başrol oynayan jönü, Türk sinemasının unutulmayan ismi Cüneyt Arkın... Asıl adı Fahrettin Cüreklibatır olan, doktorluk yapan bir isim. Artist dergisinin yöneticisi Recep Ekicigil, Cüneyt Gökçer’in Cüneyt’ini, Arkın Kitabevi’nin sahibi Ramazan Arkın’ın da Arkın’ını birleştirip, Cüneyt Arkın karakterini izleyicilerle buluşturmuş. 35 yıl boyunca her tehlikeli sahneyi dublör kullanmadan bizzat kendisi çeken, bizans surlarından atlayan, at sırtında envai çeşit hareketler yapan, aksiyon filmlerini daha iyi çekebilmek için karateye başlayan, vücudunu daha estetik kullanmak için sirklerde antrenman yapmış bir adamdan bahsediyoruz. Şimdi 80 yaşında ama söyleyecek o kadar çok sözü var ki...
Fahrettin Cüreklibatır kimdir? Bize kendinizden ve ailenizden bahseder misiniz?
Ben köylüyüm. Biz 13 kardeştik. Kala kala üç kardeş kalmıştık İki ablam vardı. Küçük ablam da cehaletten ölünce iki kardeş kaldık. Ablama kayısı derdim. Bizim bahçemizde ağacımız vardı. Oraya çıkar toplardı bana. Her yer zerdali kokardı. Sonra pisi pisine öldü. Kocası çocuk istemedi. Bu da çocuğu düşürmek için uğraştı. Zehirlendi. Cehaletten dolayı oldu bu. Gariban, sefalet içinde büyüdük. Babam, annem, iki ablam ve ben koyun peşinde koşardık. Şarbona yakalanmıştı o yıllar hayvanlar veterinere gitmedik. Ne kadar cehalet dolu bir dönemmiş.
Bugüne kadar kaç filmde oynadınız?
Hatırlamıyorum ki. Aşağı yukarı 400 civarındadır. Biz ''Atsız Cengaver'' filmini çektik. Onun bazı çekimleri Londra'da yapılacaktı. Şişeden cin çıkıyor felan. Baktılar hangi ülkenin sineması inanamadılar. Dili, estetiği, coşkusu, kostümü, oyuncusu dehşete kapıldılar. O zaman sordular bana kaç film çektiniz diye. Ben de utancımdan 100 dedim. Aslında 250 idi. Güldüler inanmadılar bana.
Asıl mesleğinizin doktorluk olduğunu biliyoruz. Doktorluktan sinema hayatına nasıl adım attınız? Türkiye Cüneyt Arkın'la nasıl tanıştı?
Babam okumamı istemiyordu. Çünkü onun en büyük yardımcısı bendim. Okumak için evden kaçtım. Para gelmedi hiç evden. Uzun zaman sirkecide bir handa üç tane inşaat işçisiyle beraber kaldım. Çok kalabalık olunca oda ucuz oluyordu. Bana köy ekmeği verirlerdi. Uzun süre orada kaldım. Üniversiteye birinci dereceden sınava girdim ve Tıp yazdım. Bizim lise öğretmenlerimizin Atatürk'ün eğitim neferleriydi. Bizi çok iyi yetiştirdiler. Matematik ve edebiyatım çok iyiydi. O sayede tıp bölümünü kazarak doktor oldum. O dönemde Yılmaz Büyükerşen ile de sınıf arkadaşıydık.
Sinemada Cüneyt Arkın olmak hiç kolay olmadı. Çalıştım 6 yıl karate yaptım. Siyah kuşak aldım. Filmlerle karate yapmak için. Baş döndürücü hızla sinemaya geçtim. Ben nörolojiye çok meraklıydım. O yüzden ihtisas için bekliyordum. Kadro çıkmıyordu. Beklerken Eskişehir'de askerliğimi yaparken Halit Refik ile tanışmıştım. Nur içinde yatsın, Şafak bekçileri filmini çekiyordu. Onunla karşılaştık. 'Ne yapıyorsun doktor?' dedi. Sürünüyorum dedim. Bir filme başlayacağım, oynar mısın? Dedi. İlk sorum kaç para alacağım oldu. 500 lira dedi. 500 lira o zaman İstanbul'da beni bir yıl geçindirirdi. Beklerim kadro çıkınca doktorluğa devam ederim dedim. Film çektik oynamaya başladı. Film oynarken teklifler gelmeye başladı. Sonra bir uyandım artist olmuşum. (Gülüyor)
Cüneyt Arkın ismi nasıl gündeme geldi?
Asıl ismim Fahrettin Cüreklibatır sinema için uygun değildi. Cüneyt seçtiler. Babam da öyle istedi. Çünkü Türk Müslüman kahraman ismiydi. Arkın da Arkın kitabevi vardı. Biz okuduğumuz için bize parasız beğendiğimiz kitapları sağolsun veriyordu. Ona bir saygı göstergesi olarak Arkın'ı kullandık.
Cüneyt Arkın'ın pişmanlıkla ''Keşke doktor Fahrettin olarak kalsaydım'' dediği oldu mu?
Diyemezsiniz ki. O dönem yokluk imkanlar kısıtlıydı. Sanata da meraklıydım. Bir edebiyat ve sanat bekçiliği vardı. Bostanda eşeğim ve köpeklerimle nöbet tutarken kitap okurdum. Tabiatın bana katkısı çok büyüktü. Bu hobiler üzerine de Cüneyt Arkın'ı kurduk. O nedenle bir pişmanlık söz konusu değil. Ben doktorluk mesleğini de yaptım. Anadolu'nun bir çok köyünde doktorluk hizmetinde bulundum. 22 çocuk kucağımda imkansızlıktan, kızamıktan öldü.
Yeşilçam da hiç unutamadığınız ve sizde iz bırakan film ya da olay hangisiydi? Neler yaşadınız kısaca anlatır mısınız?
Öyle bir hızlı çalışıyorduk ki pek farkında değilim. Ben hayatta en çok ekmeğe önem verdim. Bunun sebebi Yeşilçam'dan önce çok sıkıntılı zamanlar geçirdim. Çocukluğumda karnım doyduğunu hatırlamam. Babam her buğdayı toprağa koyarken canı gibi koyardı. Bir gün babam bak buğdaylar büyüyor sesini duyuyor musun? Dedi. Anadolu'da ekmeğin hikayesi budur. Bu hikaye bende bir psikolojik etki bıraktı. O filmleri çekerken bile halen devam eden bir alışkanlığım var. Ekmeği başucumdan hiç eksik etmem.
Benim dönemimde setler okuldu. Memduh Ün, Atıf Yılmaz Türk sinemasını yapan büyük isimlerdi. Set arasında biz her şeyi konuşurduk. Müzik, sanat, psikoloji, tarih, ritm konuşurduk. Şu an yazabiliyorsam bunun sebebi bu döneme dayanır.
Türk sinemasının geleceği hakkında neler düşünüyorsunuz? Yeni aktörler eskiyi aratıyor mu?
Tam anlamıyla takip edemiyorum ama ettiğim kadarıyla şunları söyleyebilirim. Şu dönemde Türk sinemasının işlevi farklı olmalıydı. Biz en aptal bir filmlerde bile gerçekçiliği yakalamaya çalışırdık. Toplumsal gerçekçilik, Türkiye'nin gerçeği, Türkiye'nin insanı böyle filmler çok az günümüzde. Genelde Türk sineması şu an bireysel devam ediyor.
Paramparça da oynayan biri var. Oyunculuğu da ahım şahım değil. Haftada 80.000 TL alıyor. Bu olayın ne hale geldiğini gösteriyor. Artık Türkiye'de sanat ve sanatçılık bitti. İnsan ve insana ait olan sevgi bitince her şey bitiyor. Yıllarca bir dizide oynadım. Dostluk kuramadım kimseyle. Oysa bizim zamanımızda biz sete sabah erkenden merakla gelirdik. Dostlarımızla beraber olalım hayatı paylaşalım şakalaşalım diye.
Yeşilçam oyuncuları arasında vefa var mı? Eskiden beraber oynadığınız oyuncularla görüşüyor musunuz?
Tabi ki var. Mesela ben Fikret Hakan'ı çok severim, abim'dir. Hüseyin Peyda ile dostluğumuz beraberliğimiz destandır. Garibanı İzmir'de bırakmışlar. Akciğer kanseriydi. Öyle olduğu halde çalışırdı. Film bitince motel de sefil bir yerde bırakmışlar. Bana haber geldi. Gittim, gördüm. Sefil bir yerde borçlarıyla bırakmışlar. O benim can dostumdu. Arkadaşlarımla abilerimle halen görüşüyorum.
Kendi hayatınızı anlattığınız ''Fakir Gencin Hikayesi'' adlı kitabınızdan nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Ülkü Tamer yazdı. Çok ciddi kişiler yazmadı. Halkla karşılaştığımızda güzel tepkiler aldım. Çok beğendiklerini söylediler. Kitabın şu an baskısı ve dağıtımı yok. 100 tanesini ben Türkiye'yi geziyordum. Belediyelerin etkinliklerine gidiyordum. Bizzat ben imzalayarak satıyordum. İyi sattı ilk dönemde. Günümüzde çok satılan kitaplara baktığınızda farklı konular ön plana çıkıyor. Ben milliyetçi ve vatan konulu bir anlatımı tercih ediyorum.
Bu ay Çanakkale Zaferinin 101. yıl dönümü, ayrıca Gaziler haftası bu haftayla ilgili neler söylemek istersiniz?
Geçenlerde Çanakkale ile ilgili bir açık oturumu izledim. Çanakkale menkıbe haline geldi. Kınadılar bu hale gelmesini. Gençlere tarih bilincini aşılayamadık. Türk halkı şu an kimi örnek alıyor neyi öğreniyor. 250 kilo mermiyi kaldıran Seyit Onbaşının bir tarihçi 250 değildi 90'dı diyor. Ya bunun ne önemi var isterse 50 kilo kaldırsın. Türk halkı orada neyi gördü, neyi anladı önemli olan budur. Sen tarihçi olarak öyle bil ama halk böyle bilmesin Çanakkaleyi. Ben okuyarak, bilerek gittim Çanakkale'ye gezdim orayı. Gerçekten büyük bir destan. Kemal Tahir ''egemenlik savaşı'' der Çanakkale için asıl kahramanın Türk askeri olduğunu söyler. Oradaki her kahraman bir vatandır. Çanakkale Zaferi Türk tarihini etkilemiştir. Askerin maneviyatı ve imanıyla dünyanın en zengin devletlerine karşı savaşmışız. Bu mücadele olmasaydı. Sen ben yoktuk. Şimdi adımız Alfonse, Vasılıs felan olurdu. Burada Mustafa Kemal Atatürk gibi bir dehanın olması da çok önemlidir. Büyük bir liderlik göstermiştir.
Cüneyt Arkın olmanızda ve başarıyı yakalamanızda etkili olan değerler nelerdir?
Benim başarımın en temel iki nedeninden biri halkın içinden gelen biri olmamdır. Ben halkım zaten. Onların içinden geldim. Ben binlerce insanın içine girdim. Türkiye'nin her yerinde vatandaşımızla beraberdim. Oynadığım filmler vatandaşın hayatından olan gerçeklerdi. Polis Cemil, Vatandaş Rıza gibi filmler yatar denildiği halde çok tutmuştu. Başarı halkın içinden geldi. Başarının diğer bir sebebi ise hayat arkadaşım Betül'dür. O benim meleğim, o benim bir tanem. Nasıl bir sevgiydi o, nasıl bir sabırdı. O benim sevgilim, karım ve annemdir. Hakkını nasıl ödeyeceğim bilemiyorum. Ona dünyaları versem azdır. Herkesin bir Betül'ü olmalıdır.
Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Son olarak Değer Dergisi aracılığıyla buradan Ceza İnfaz Kurumu personeline hükümlü ve tutuklulara neler söylemek istersiniz?
Ceza infaz kurumları insanoğlunun kendi cinsine yaptığı bir yasaklamanın sembolü. Dört duvar arasında olmak tabi ki çok zor. Ben pek çok ceza infaz kurumuna gittim. Orada resim, müzik kursları oluyordu. Bu açıdan güzel şeyler var. Allah sabır versin. Allah her zaman insanın yanındadır. Allah personelin yanındadır. Allah yardımcısı olsun onları çok öpüyorum. Selamlar gönderiyorum.
Röportaj: Hakan ERDEM