RÖPORTAJLAR:
hakaner6060@gmail.com
RÖPORTAJLAR
İsmail Kartal: “Türk futbolunda bu kadar fazla yabancı oyuncu olmamalı”
Türk futbolunda yabancı futbolcu sorunu var. Bu kadar yabancı olmaması gerekiyor bana göre. Ya deki kardeşim ben 5 tane yabancı futbolcuya izin veriyorum. 6’ncıyı alamazsın. 5’ini ister oynat ister oynatma. 10 yabancının 5’i oynuyor, 5’i tribünde bekliyor, olmaz çok yanlış işler var.
Ankaragücü’nü 1. ligde şampiyonluğa taşıyan, Süper lige iyi bir başlangıç yapan Ankaragücü teknik direktörü İsmail Kartal ile Beştepe tesislerinde futbolun dünü, bugünü ve geleceği hakkında konuştuk. Fenerbahçe’den Ankaragücüne, Türk futbolundan ceza infaz kurumlarına kadar birçok konuda görüştüğümüz Kartal, Hakan Erdem'e özel çarpıcı açıklamalarda bulundu.
İsmail Kartal kimdir? Aktif futbol yaşantınızdan bahseder misiniz?
1961, İstanbul Beykoz Anadolukavağı doğumluyum. Futbola Sarıyer altyapısında başladım. Seçmelere gitmiştim ve kazandım. Önce genç takıma oradan, A Takıma yükseldim. Sarıyer o zamanlarda 2. ligde mücadele ediyordu. A Takıma yükselirken Genç Millî takıma çağrıldım ve Genç Milli takımlarda oynadım. A Takımda bir sezon oynadıktan sonra Gaziantepspor’a transfer oldum. Gaziantep’e gittikten 2-3 ay sonra Ümit Milli Takımı ve A Milli Takıma seçildim. 17-18 yaşlarındaydım. 2 sene orada oynadıktan sonra Fenerbahçe’ye transfer oldum.
Babam balıkçıydı. Balıkçılıkla geçiniyorduk. Ailemiz öyle çok üst düzey varlıklı, zengin bir aile değildi. 5 kardeştik. Herkes çalışıyordu. Bende babamla balıkçılık yapıyordum. Babam futbol oynamamı pek istemezdi ama biz şansımızı zorlayarak bu mertebeye geldik. Dediğim gibi Gaziantep’ten sonra Fenerbahçe’ye transfer oldum. Fenerbahçe’de 11-12 seneye yakın uzun yıllar hem Fenerbahçe’ye hem Milli Takıma, Türk futboluna hizmet ettim. Futbolu Fenerbahçe’de bıraktım. Jübile yaptıktan sonra antrenörlük eğitimlerine gittim, diplomaları aldıktan sonra Fenerbahçe’nin altyapısında çalıştım. Daha sonra Fenerbahçe’de yardımcı antrenörlük görevlerini üstlendim. Yardımcı antrenörlükten sonra Sivasspor’a transfer oldum. Aziz başkan çok istemiyordu Sivas’a gitmemi. Sivas’ın şimdiki başkanı Mecnun başkan rica etti. Öyle Sivas’a gittik. Sivas’ı şampiyon yaptık. İlk defa Süper Lige çıkardık. Ondan sonra Sivas’tan ayrıldım. Bugünkü PTT 1.Lig olarak bilinen bir alt ligde takımlarda çalıştım. Mesela; Orduspor’da, Malatyaspor’da, Altayspor’da, Mardin’de, Konya’da çalıştım.
Futbolda bilimsel veriler ve antrenman metotları kullanılıyor. Sizde Fenerbahçe’de bu sistemi uyguladınız. Sistemin özelliklerinde bahseder misiniz?
Aziz başkan, Aykut’la beraber Fenerbahçe’de çalışmamızı istedi o dönemde. Daum’dan sonra Aykut hocayla ben görev aldık. Görev aldıktan sonra çok güzel şeyler yaptık. Türkiye’de koşu mesafeleri, sprinterler, bunların gelmesi bu hızların geliştirilmesiyle ilgili çalışmalar yaptık. Bunları yapmak için Almanya Milli Takımı Teknik Direktörü Joachim Löw benim yakın arkadaşımdı. Fenerbahçe’deyken yardımcılığını yapmıştım, onun yanına Almanya’ya gittik. Aykut hocanın ekibinde aynı zamanda Fenerbahçe’nin kondisyoneri Alper Aşçıoğlu vardı, onunla beraber gittik. Çeşitli araştırmalar yaptık, bundan 7 sene önce. Amerikalı kondisyonerler, Alman kondisyonerler “hızı nasıl geliştirdikleriyle” ilgili bize sunum yaptılar. Biz de onlara sunum yaptık. 400 sayfa rapor ile Türkiye’ye geldik. O sene UEFA’da yarı final oynadık. Şansızlık işte sakatlıklar, cezalı olanlar falan oldu; yoksa finale kadar çıkardık. 17 ayrı teknolojik veriyle çalışıyorduk o zaman.
O zamanlar biz GPS sistemini Türkiye’ye getirdiğimiz zaman “bize atlet mi yetiştiriyor?” diyorlardı. Şimdi görüyorum televizyonlarda “o bunu koşmuş bu onu koşmuş” diyorlar. Bunlar tabii ki size yol gösterici önemli verilerdir; fakat futbolun sonucunu etkileyecek ana halterler değildir. Futbolun sonucunu etkileyecek futbolcudur, teknik beceridir, yetenektir. Koşu, hız bunlar sizi taşıyacak, o sonuca götürecek parametrelerdir. Bilim değildir ama bilimden yararlanılması gereken bir spor dalıdır futbol. İşin aslı sonuç iyi futbol ile alınır. Tabi bununla beraber bunun alt yapısını, temelini, kuvvetini, hızını, taktiğini, sistemini iyi bir takıma verebilirsiniz. Bu departmanı Fenerbahçe’ye kurduk. Biz yarın öbür gün burada olmasak bile bu sistemi yönetebilecek ve yürütebilecek birilerinin olması lazım. Altyapıdan biz insanlar yetiştirdik bunun için. Şuan hepsi orada çalışıyorlar. Vitor Pereira’nın kulüpten gitmesinin tek sebebi var. Aziz Yıldırım açıklama yaptı bu konuyla ilgili, “GPS kullanmayı bilmiyor, koşu mesafesini bilmiyor, sprinti bilmiyor. Avrupa’daki birçok hoca bunu biliyor ama o bilmiyor. Ben onlarla ilgilenmiyorum.” demiş. Ondan dolayı gönderdi. Ama kim gelirse gelsin o departman çalışıyor şuan. Orada 4 tane benim yetiştirdiğim kondisyoner yardımcı ve analistler çalışıyor.
Kendinizi nasıl bir teknik adam olarak tanımlarsınız? İsmail Kartal’ın futbol felsefesi nedir?
Bu çok göreceli bir durumdur. Elinizde imkân vardır. Kulübün mali yapısı güzeldir. Sen sürekli hücum eden, top becerisi yüksek, üretken oyuncuları alıp, rakip sahada oynamak isteyen bir kadro kurabilirsin. Ama senin elinde kulübün bütçesi buna müsait değildir o zamanda daha savunmaya dayalı (defansif) daha kontrollü mücadelesi daha yüksek bir takım kurarsın. Bu Türkiye’deki antrenörlerin elinde olan bir şey değil yani.
Şuan Ankaragücü’ndeyim fakat elinde birkaç seçeneği olan hocalardan değilim, gerçeği, doğrusu bu.
Bu sene transfer yasağı olan bir kulüptesiniz, bu sizi derinden etkiliyordur.
Evet, hala transfer yasağının kalkmasına 2 ay var. Yani şu anda da büyük sıkıntılarımız var. Biz Süper Lig kulübüyüz ve antrenman sahamız yok. İşte yapılıyor. Biz şu an ne yapıyoruz? MTA’ya gidiyoruz, Gençlerbirliği’nden rica ediyoruz. Kulüp uğraşıyor, mücadele veriyor ama bunlar şuan olması gereken şeyler değil. Bu seviyedeki takımın alt yapısının, tesisinin her şeyinin tam ve düzgün olması gerekir.
1910’da kurulmuş bir takım için alt yapı ve tesisleşmede geç kalınmamış mı?
Çok geç kalınmış. Ankara’nın başkent takımının bu durumda olmasına Türkiye’de yaşayan bir vatansever olarak, bir futbol adamı olarak ben çok üzülüyorum. Taraftarı çok olan bu kulüp nasıl bu durumlara düşmüş, niye bu duruma düşmüş, nasıl gelmiş? anlamış değilim. Yani Türkiye’de bunların irdelenmesi gerekir. Türkiye’deki bu kulüpler milli kulüplerdir, tarihi kulüpleridir. Burada insanların namuslu, dürüst ve şerefli olması gerekir. Samimi olmaları gerekir.
Bana da sezon başı bir sürü oyuncular geldi. Transfer zamanı 50 kişi saldırıyor her yerden. Şimdi bazı oyuncular vardı. Adamın maliyeti 2 milyon yüz bin euro. Adam iyi futbolcu ama 3 yıllık kontrat istiyor. 6.5 milyon euro 7 ile çarp 50 trilyona yakın bir maliyet çıkıyor. Bu adam burada top oynayamazsa ya da sakatlanırsa kulübün üzerine 50 trilyonluk bir yük getirmiş olacak. Kulübü borca sokmuş, felakete sürüklemiş olacağım. Ben buna hoca olarak izin vermedim, vermemeliyim.
Ankaragücü küme düşmeden önce iki otobüs dolusu futbolcu ile antrenman sahasına gittiğini hatırlıyorum. O kadar çok futbolcusu vardı ki sözleşmesi fesih edilmeyi bekleyen. Ondan sonraki yıllar içeresinde Ankaragücü toparlanamadı. Çünkü çok uzun süre o futbolculara paralar ödendi. Fesih bedelleri ödendi, tazminatlar ödendi. Çok fazla yabancı transfer yapıldı. Sizin de dediğiniz gibi uyum sağlayamayınca ya da sakatlıklar yüzenden oynayamayınca kulübe faydadan çok zararları oldu ve bu yük kulübe kaldı.
Yani burada önce kulüpleri korumak gerekir. Önemli olan kulübümüzün ayakta kalmasıdır. Türkiye’de bu yayın gelirleriyle beraber siz başkan olsanız, hocam al bu parayı beni ligde tut dediğiniz anda namuslu bir başkan, dürüst bir antrenör ile Türkiye’de hiçbir kulüp küme düşmez. Kural gereği son üç takım illaki düşecek ama düşse bile en azından borca girmez, borç batağına düşmez. Küme düşebilir, Başakşehir ya da Sivas gibi sıfır borçlara düşebilir. Bunlar birer örnektir. Daha sonra çok daha güçlü olarak tekrar üst lige çıkar. Türkiye’deki bu kulüpleri dürüst ve namuslu insanların yönetmesi gerekir. Burada her şey başkanların bazı yöneticilerin ve teknik direktörlerin elindedir.
Şimdi isterseniz bugünkü kulüplerin gelirlerini kabataslak hesaplayalım. Bir takım 40 puan aldığı zamanki gelirini söyleyelim. Sezon sonu 36 trilyon ayakbastı paramız var. 40 puanda alırsanız 40 trilyon gelir. Toplam 76 trilyon sabit geliriniz var. 2 trilyon 650 milyar para alıyorsunuz bir maç kazandığınız zaman. Berabere kaldığınızda da yarısını veriyor. 8 trilyonda size süper toto-lotodan geliyor. 5 trilyonda hasılattan gelse yaklaşık 90 trilyon para yapar. Sizin planlamayı nasıl yapmanız lazım? Bir antrenör olarak ben diyorum ki, 10-11 milyon Euro ile bir takım kurarım. 25-26 kişilik hocası ve ekibi de buna dâhil. Biz zaten böyle planlamıştık sezon başında başkanla beraber. Kur yükseldi, 5 Türk lirasıydı o zaman euro. Bizde 10-11 milyon euro yani 15 trilyon takım maliyeti olarak planlamıştık. Yıl içerisindeki primlerde var. 20 trilyonda içeride kalsın diyorduk, bununla da geçmişten gelen kulübün borçlarını öderiz diyorduk. Kur yükselip 7 lira olunca şu an biz kafa kafayayız. Biz transferlerimizde 11 milyon Euro’yu geçmedik ki yeni kurulan bir takımız. Ligde kalıcı olmamız lazım. Büyük kulüplerdeki tek bir oyuncunun maliyetine 26 oyuncu, antrenör ve 7 tane hocadan oluşan bir takım kurduk. Bu şartlar altında kulübün ayakta kalması için mücadele ediyoruz. Dediğim gibi Türkiye’de bu işler başkanların ve yöneticilerin elinde işte onlar namuslu olacak. Bizler namuslu olacağız. Ülkemizin milli kulüplerine sahip çıkmalıyız ki futbolumuz ilerlesin.
Altyapılarımız mesela; bizim alt yapılarımız hiç yok. Sahaları yok çocukların, soyunma odaları yok, perişan haldeydi her yer. Odalarda televizyon yok, klima yok, buzdolabı yok, yatak ve yorgan yok yani hiçbir şey yoktu. Tuvaletler berbat haldeydi. Ne yaptık biz? Saha içinde oldu kadar saha dışında da mücadele ettik. Bazı dostlarımızı aradık. Allah razı olsun Cumhurbaşkanımızdan, onunla da konuştuk birkaç kez. Ben kendisinden rica ettim. Konuştuk, anlattık. Onun yardımlarıyla kulüp kendini biraz toparladı. Başkent takımı bu durumda olmamalıdır, dedik. O da sağ olsun destek verdi. Bazı şeyler düzeldi. Şimdi kulüp en azından temiz, oturulabilir, çalışılabilir hale geldi sayılır. Kondisyon salonumuz yoktu yerin iki kat altında kafamızı eğiyorduk. Olur mu? Süper lig takımıyız. Bazı dostlarımızı aradık. Biri televizyon, biri buzdolabı biri yatak gönderdi. Tuvaletler yenilendi pırıl pırıl oldu şimdi. Yemekhaneyi her şeyi değiştirdik burada. Yeni sahanın yapılması. Geç oldu ama oluyor ne yapalım. Hiç kimse ilgilenmemiş, hiç kimse elini değdirmemiş.
Ben vatanımı seviyorum, ülkemi seviyorum. Önemli olan bir iz bırakmaktır. Ben burada yatıp kalkıyorum. Otelden bana yer ayarladılar. Zaten kulüp borçta bir de ben neden kambur olayım. Başka antrenörlerin faiziyle birlikte 750 milyar hala borcunu ödüyor başka bir kulüp. 5 yıldızlı oteller bunlar. Benim otel paramla belki de alt yapıya bir futbol sahası yapılacak. Benim de otelde yerim var ama ben gitmiyorum, burada kalıyorum.
Sizin kendi göreviniz olmadığı halde böyle bir duyarlılık göstermeniz çok güzel. Sizi basından tanıyorduk ama bu kadar derin düşündüğünüzü bilmiyorduk. Ülkemiz adına katkılarınızdan dolayı teşekkür ediyoruz.
Sorun, araştırın arkadaşlar. Personele sorun, çalışanlara sorun. Onlar anlatsınlar size. Her gün akşam dolaşıyorum tesislerde. Nerede kötü, pis bir yer var, yıktırıyorum. Çim ektiriyorum. Bir yerden sponsor buluyoruz. Oluyor geç olacak ama böyle oluyor işte. Çok yoruldum, çok yıprandım daha iyi imkânlarla çok daha iyi şeyler yapabileceğimi de biliyorum. Böyle değerli ve güzel bir kulübe geldik. Daha iyi nasıl olabilir? diye gece gündüz çalışıyoruz.
Stat sorunu hakkında bir gelişme var mı?
Stat sorunu herhalde devre arasına kadar devam edecek. Eryaman bitecek, oraya geçeceğiz. Osmanlıspor’un stadında oynuyoruz ama saha çok kötü işte. Afyonspor’un stadı nerede, nasıl olacak? Onu da bilmiyorum.
Ankaragücü ligde iyi gidiyor. Takım ne durumda? Bu sene hedefiniz nedir?
Şu an iyi gidiyoruz. Ama bu bizi yanıltmasın, sezonun başı henüz. Bizim takım olarak eksiklerimiz çok. En önemli hedefimiz ligde kalıcı olmak. Bu sene biz ligde kalalım. Kulübün borçları çok en azından şu tesis tam anlamıyla bir düzene girsin. Zamanla toparlanacak, süper lig seviyesinde olacağız. Birazcık da borçlar ödenmiş olacak bundan sonraki her geçen sene Ankaragücü’nün önü açık ve aydınlık olacak. Geçen sene bu takım hem şampiyon oldu hem de borçların büyük bir bölümünü ödedi.
Peki, teknik direktör olarak önünüzde ne gibi hedefleriniz var? Yurt dışından teklif aldınız mı?
Bir dönem teklifler geldi. Rusya’dan bir teklif aldım o ara Rusya uçağı düştü. Olaylar oldu o yüzden olmadı işim. Sonra Katar’dan bir teklif gelir gibi oldu orayla da ben tam anlamıyla ilgilenmedim.
Fenerbahçe teknik direktörüyken Rize dönüşü yaşadığınız olay şampiyonluğu doğrudan etkiledi mi? Neler hissettiniz? Neler Yaşandı?
Kurşunlandık, hemen önümde şoför vuruldu. 3 yerinden vuruldu. Ben av meraklısıyım. Silah merakı da var bende. Hemen anladım zaten dom dom kurşunu ile ateş edildiğini. Kan böyle 3 yerden fışkırıyor. Koruma, doktor hep birlikte tuttuk. Frene bas filan derken adam devrilse büyük bir kaza geçireceğiz. Havada yağmurlu, yollar ıslak. Böyle savrulduk 100-150 metre bir düşsek uçuruma düşeceğiz.
Vallaha o günlerde Türkiye’yi kim karıştırmak istiyorsa onların yaptığı bir operasyon diyorum. O operasyon bizim şampiyonluğumuza mâl oldu. Futbolcular gitmek istedi. “Benim hayatım ve ailemden önemli değil hiçbir şey” dediler. Bütün konsantrasyon gitti. Ondan sonra işte adamları morallendireceğiz diye bir sürü etkinlikler oldu, yok geri gelmedi o psikoloji gitti yani.
Türk futbolunda değişmesi ve gelişmesi gereken noktalar sizce neler?
Bu kadar yabancı olmaması gerekiyor bana göre. Bir de altyapıya önem verilmesi gerekiyor. Herkes altyapı lafını ağzına dolamış, altyapı böyle lafla değişecek bir şey değil. Türkiye’de Ali Koç ile bir sene önce beraberdik. Avrupa’dan birileri geldi. Sabancı’nın CEO’su, Koç’un CEO’su, OPET’in sahipleri yani üst düzey 25 tane adam var. Bir tek futbol adamı ben varım. Bir tane mentör geldi. Dünyanın en büyük mentörlerinden biri. Hollandalı Stepanov diye bir adam. Ona dedim ki, Türkiye’de sistemin değişmesi lazım. Ne bu sistem dediler. Eğitim sistemi dedim.
Sizlere de söylüyorum. İnşallah anlatırsınız bir yerlerde. Benim oğlum futbolcu Fenerbahçe’nin U-15 altyapısında oynuyor. Saat 06.00’da kalkıyor sabah kahvaltısını yapıyor. Saat 06.30’da biniyor servise Kayışdağı’na 1 saatte gidiyor. 07.45’te dersleri başlıyor ve akşam saat 16.40’a kadar bu çocuk okulda ders görüyor. Okuldan çıkıyor, servise biniyorlar. Orada başka futbolcular da var Fenerbahçe altyapısında oynayan. Oradan da 45 dakikada Dereağzı’na geliyor. Hanımda evden gidiyor çocuğu bekliyor. 17.30’da başlıyor ve saat 19.00’da bitiyor. Eve dönmesi de en az 1 saat sürüyor. Geri kalan zamanda yemek mi yiyecek, ders mi çalışacak? soruyorum size. 3 saat yolda bu çocuk, böyle futbolcu yetişmez Türkiye’de. Kendimizi kandırmayalım. Milli Eğitim Bakanlığı diyecek ki, ben sabahçı ve akşamcı olarak ikiye böldüm eğitimi. Gönder çocuğu sabah okuluna dersini yapsın, o işi bitsin. Gelsin yemeğini de yesin. Sonra dersini yapıp antrenmanına gitsin. Oynasın arkadaşlarıyla, çocukluğunu yaşasın. İşte o zaman ona da 5-6 saat zaman kalıyor. Gitsin takım idmanını yapsın. Bireysel idmanını yapsın. Böl bir gruba, sabah idmanını bir gruba, diğer gruba da akşam idmanı koy. Hem çocukların gelmesi gitmesi kolay olsun hem de çocuklar bu rahat etsin. Benim oğlum gidiyor antrenmana. “Baba gel beni izle” diyor. Gitti Fenerbahçe takımının altyapı sahayı 3’e bölüyorlar. 3 takım antrenman yapıyor. Hadi buradan futbolcu çıksın bu da ayrı bir soru. Bizim Ankaragücü’nde de çocukların sahası yok, soyunma odası yok, malzeme hiçbir şey yok. Halı saha değişecek bizim, A takımın kendi durumu çok iyi değil ki, onlara yardım edebilsin.
Bir de yabancı futbolcu sorunu var. Ya deki kardeşim ben 5 tane yabancı futbolcuya izin veriyorum. 6’ncıyı alamazsın. 5’ini ister oynat ister oynatma. Ama 10 tane ya 10 yabancının 5’i oynuyor 5’i tribünde bekliyor, olmaz çok yanlış işler var. Anlatıyoruz, söylüyoruz her yerde bunları.
Bir de hocam altyapıdan çok iyi futbolcularımız çıktı. O dönemde Brezilya ile yarı final oynamıştık. Çok iyi düzeyde gelecek vaat eden mesela; sizin mevcut futbolcunuz İlhan Parlak gelecek vadeden ilk 100 futbolcu arasında gösteriliyordu. Bizim futbolcumuz belli bir noktaya geliyor o eşiği neden aşamıyor?
O eşiği aşamamalarının sebebi futbol kültürünün tam olarak yerleşmemesidir. Dediğim gibi Türkiye’deki çeşitli kulüplerin, antrenörlerin ve medyamızın yanlış yönlendirmeleri. Maalesef işte burada bazı oyuncular var, isim vermeyeceğim benim için çok önemli bir oyuncu. Dürüst, çalışkan, namuslu ama medya ve bazı taraftarlar o oyuncuya karşı negatif bakıyorlar. Şimdi sen biliyor musun o adamın takım için ne yaptığını da sen beğenmiyorsun. Bu kadar ön yargıda bulunuyorsun bir ara Fenerbahçe’de Selçuk’a takmışlardı. Niye Selçuk oynuyor diye.
Şimdi de Hasan Ali Kaldırım’a takıyorlar
Her antrenör oynatıyor. Ben de oynattım. Şimdi onun yerine 50 tane adam aldınız ama onun gibi oynamıyor. Kimse bunu konuşmuyor. Her sene gol atıyordu. Çocuk milli takımda oynuyordu. En az paraya oynarlar, takım için mücadele ederler. Bunları kimse görmüyor. Yabancı olsun ille de yabancı olsun. Bizim evladımız varken öyle değil mi? Hasan Ali’nin yerine hadi al bir sol bek. 1 yılda Hasan Ali kaç paraya oynuyor, gidin bakın bakalım. En ufak bir hata da Hasan Ali çok kötü lanse ediliyor. Beşiktaş maçında sahanın yıldızıydı. Yabancı bir futbolcu yapsa onun yaptığını göklere çıkarılırdı. Ama bizim bir Türk çocuğu yaptığı için hiç kimse onu görmüyor, herkes görmezlikten geliyor.
Bir de Genel Müdürlüğümüzden bahsedelim. Genel Müdürlüğümüz olarak ceza infaz kurumlarıyla ilgileniyoruz ama biz suçu ve suçluyu da önlemeye yönelik çalıştaylar da yapıyoruz. Bunlarla mücadele ediyoruz. Buna yönelik eğitim faaliyetlerimiz oluyor. Yani insanlarımızı hapsedip, bırakmıyoruz. İşyurdu faaliyetlerimiz var. Bütün takımlarımızdan doktor önlüğüne kadar üretim yapılıyor. Bu kapsamda sizce suçun önlenmesinde sporun nasıl bir etkisi olabilir?
Özellikle futbol bugün dünyada herkesin peşinden koştuğu spor dalları arasında, ilk sırada yer alan bir spordur. Bugün tribünlerde sağcısı, solcusu, kan davalısı birbirlerini görmüyor fakat takımları bir gol atıyor birbirlerine sarılıyorlar ve birlikte seviniyorlar. Düşman olsalar bile birlikte sevindikleri tek bir yer var o da futbol ya da spor müsabakalarıdır. Ancak bizim gibi milliyetçi, vatanını seven insanlar savaş ortamı olduğu zaman her şeyi unuturlar ve tek yürek olurlar. Ne zaman bir çıkış noktası olmaz, o zaman kol kola girer bu sefer dünyayı dize getiririz. İşte biz böyle bir milletiz. Bence spor birçok tehlikeden, kötü alışkanlıklardan insanı uzak tutar ve iyi bir insan olmaya yönlendirir. Aslında spor hayatımızın bir parçasıdır, bir felsefedir. İşte o insanları sporun hangi dalına ilgisi ya da yeteneği varsa o alanlara yönlendirip kanalize etmeliyiz. O insanların sevdiği spor dallarına yönlendirebilirsek onları kötü ortamlardan uzak tutmayı ve böylece suça bulaşmalarını engelleyebiliriz. İnsanlar sevdiği sporu yapınca mutlu olur. Böylece kötü ortamlardan uzak dururlar. Tabii burada psikolojik sebepler, ailevi sorunlar ya da ekonomik sıkıntılar insanı suça yönlendirmiş olabilir. Aile ortamı da çok önemlidir.
Kendi oğlumdan konuşayım biraz. “Baba ben oynayamıyorum,” diyor bazen. “Bırakacağım” diyor. Bazen bakıyorum bunalıma giriyor. Fakat arkadaşlarıyla konuştuğu zaman şekli değişiyor hemen. “Bak oğlum, herkes futbolcu olacak diye bir kural yok, ne güzel antrenman yapıyorsun. Arkadaşların yanında Fenerbahçe kulübünün içindesin, okuluna gidiyorsun, bu formayı giyiyorsun ona göre insanlar sana saygı duyuyor. Ter atıyorsun, kuvvetlisin, kendine özgüvenin var. Sigara içmiyorsun, kötü alışkanlıklardan uzak duruyorsun. İşte futbolun kötü alışkanlıklardan uzak tutması gibi faydaları var.” diyorum. Tabi oğlumda bunun üzerine, “baba iyi ki bunları sen bana söylüyorsun, sen konuşunca kendimi daha rahat hissediyorum.” diyor. Psikolojik olarak da rahatlıyor. Bu çocuklar gelişme çağında olan çocuklar olduğu için günü gününü tutmaz. Bir gün babasına kızar başka bir gün anasına kızar. Bir gün okulda öğretmeni bir laf söyler, onu kafaya takar o da gider sigara içer, gider kötü bir şey yapar. Kötü alışkanlıkları olan arkadaşlarına uyabilir. Her şey oralardan başlıyor.
Dergimiz Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü personeli ve hükümlü-tutukluların istifadesine sunuluyor. Onlar bir mesajınız var mı?
Hayatın hep güzel taraflarını düşünsünler. Geriye dönük hesaplaşmaları unutsunlar. Geriye dönük düşünceler ve hesaplaşmalar insanların enerjilerini tüketir. İleriye dönük başarılarımıza da engel olur. Ben her zaman bugün daha iyi nasıl çalışabilirim, kendime daha iyi nasıl bakabilirim, diye düşünürüm. Yani her güne yeni bir heyecanla, yeni bir umutla ve mutlulukla baksınlar.
Röportaj: Hakan ERDEM
Fotoğraf: Mevlüt BİBER