RÖPORTAJLAR:
hakaner6060@gmail.com
RÖPORTAJLAR
“Hayatımdaki En Önemli Değer İyi İnsan Olmaya Çalışmak"
Yaptığı çalışmalarla topluma katkı sağlayan ve insanların sevgisini kazanan isimlerle röportaj yaptığımız dergimizde bu ay Show TV stüdyolarında haber spikeri Pınar Erbaş’ın konuğu olduk. Hayatındaki en önemli değerleri; iyi insan olmak, kalp kırmamak, dünyayı daha iyi bir yer haline getirebilmek için var güçle çalışmak olarak anlatan Erbaş ile gazetecilik mesleğini, dergimizi ve ceza infaz kurumlarını konuştuk.
Kendinizden bahseder misiniz?
1987 yılında İstanbul’da doğdum. Tüm eğitim hayatımı Galatasaray eğitim kurumları çatısı altında bitirdim. İngilizce ve Fransızca dillerinde eğitim gördüm. İkizler burcuyum. Kendimi bildim bileli haberciliğe büyük ilgi duydum. Çok küçük yaşlardan beri gazete röportajlarını büyük bir keyifle okuyup takip ederdim. O dönem bana ağır gelse de, hatta yazdıklarının yarısından azını anlayabilsem bile takip ettiğim köşe yazarları vardı. Uzun pazar sabahlarında babamın gazetesini okumasını bitirip sıranın bana gelmesini beklerdim. Ne iyi ki yolumu da habercilik üzerine çizmişim. İşe ilk başladığımda farkında değildim ama meğer ben kendime meslek değil bir hayat biçimi seçmişim. Zira habercilik mesaisi olmayan, hayatınızı kaplayan bir iş.
Hangi bölümü bitirdiniz? Gazetecilik hikayeniz nasıl başladı?
Galatasaray Lisesi’nden sonra Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunuyum. Sonrasında yine aynı üniversitede Uluslar arası İlişkiler alanında yüksek lisans yaptım. Gazeteciliğe aslında bir maille başladım. O dönem Habertürk Gazetesi yeni kuruluyordu. Ben de üniversitede birinci sınıftaydım.
Habertürk Gazetesi’nin o dönemki yayın yönetmeni Fatih Altaylı’ya mail attım stajyer olarak çalışmak istediğimi söyledim. Sağolsun, kabul etti. İki sene boyunda gazetenin hafta sonu ekinde stajyer olarak çalıştım. Derken kadroya alındım. 5 sene boyunca muhabirlik yaptım. Sonra televizyon süreci başladı. Ciner Medya Grup Başkanı Sayın Kenan Tekdağ Show Haber’in hafta sonu bülteni için beni uygun gördü. Sayesinde yepyeni ve ancak çok şanslıysanız karşınıza çıkabilecek bir fırsat elde ettim. Bu yüzden hakkını ödeyemem. 6 senedir de Show Haber’de hafta sonu haberlerini sunuyorum.
Spikerliği seçme nedeniniz nedir?
Mesleğe başlarken aklımda televizyon yoktu. Belirttiğim gibi ilk olarak gazeteyi tercih etmiştim. Fakat annem bana hep spikerliği yakıştırırdı. Annelerin duaları kabul olurmuş derler. Benim hikayemde de biraz öyle oldu sanırım. Hiç aklımda yokken; kendimi spikerlik yaparken buldum.
Meslek hayatınızda hangi zorluklarla karşılıyorsunuz?
Türkiye’de her dönem gazetecilik yapmak zordu, yine öyle. Üstelik şimdi karşımızda sosyal medya denen bir gerçek var. Bir yanıyla çok önemli çünkü çarpık düzenin pek çok sorunu ile ilgili kitleler sosyal medya üzerinden birleşip seslerini duyurabiliyor. Ancak bir yanıyla da büyük bir bilgi kirliliğine neden oluyor ve bu bizim işimiz bir hayli zorlaştırıyor. Sanırım edindiğimiz bilginin kaynağına bakmadan onu doğru kabul etmek kolayımıza geliyor. Sosyal medyada bir anda patlak vermiş aslı astarı olmayan bir haber bile bazen kitleleri galeyana getirebiliyor. Hatta iş öyle bir boyuta geliyor ki o asparagasları yayınlamadığı için bazen habercileri suçlayanlar bile olabiliyor. Buna; sosyal medyayı doğru kullanmaya çalışırken yaşadığımız bir geçiş süreci diyelim… Bilgi dediğiniz gibi çok kutsal ve emek sarf edilerek edinilebilen bir şey. Zamanla bu konuda da bir bilinç oluşacağına inanıyorum.
Haber Spikeri olmak isteyen gençlere önerileriniz nelerdir?
İşin mutfağından gelmek çok önemli. Haberin ne olduğunu bilmek gerekiyor ki bunun için de emek sarf etmeleri şart. Yeni neslin biraz sabırsız olduğunu gözlemliyorum. Muhabir olmayı bir geçiş süreci görüp hemen zirveye oynamak istiyorlar. Oysa bu şekilde kalıcı olamazsınız. İyi bir haberci dolayısıyla iyi bir spiker olmak için sokağı iyi tanımak, samimi, vicdanlı, dürüst ve bir hayli cesur olmak gerekli. Bu yetilere de sadece ve sadece muhabirlik mesleğinde yıllarınızı geçirerek erişebilirsiniz.
Önceden sadece prompter spikerleri vardı. Haberini oradan okur ve zaten habere bir 10 dakika kala gelirlerdi. Şimdi o tiplerden kaldı mı bilmiyorum. Mesela sen sadece haberi mi sunarsın yoksa mutfakta da var mısın?
Haklısınız, eskiden prompter’dan okumak, iyi bir diksiyona sahip olmak bu iş için yeterliydi. Ama artık devir değişti. İşin içinde, mutfağında olmanız, haberin ne olduğunu bilmeniz şart. Ben de kendimi bu şekilde eğittim. Muhabir kökenli olmak da bu anlamda bana çok büyük fayda sağladı. Günlük rutinimi de haber hakimiyetimi arttıracak şekilde düzenliyorum. Sabah haber toplantısıyla başlıyor günüm. Her haberi öncesinde izlemem, hakim olmam gerekli diye düşünüyorum. Aksi halde yayında kendimi iyi hissedemiyorum. Gün zaten kendi temposunda akıyor. Öğleden sonra yeni ajans görüntüleriyle haberleri tekrar gözden geçiriyoruz. Yavaş yavaş muhabir arkadaşlarımız haberden dönmeye başlıyor. Derken bülten saati geliyor zaten.
Bugüne kadar sizi en çok etkileyen zorlandığınız etkisinde kaldığınız haber hangisiydi?
Mesleğe yeni başlayanlar için haber toplantısına girmek zor bir deneyimdir. 3. sayfa diye tabir ettiğimiz haberlerin ajans görüntülerinde ham hallerini, yani olayı tüm çıplaklığıyla görmek insanı farklı bir psikolojiye sokuyor. İlk etapta afallayıp kalıyorsunuz. Ben de öyleydim. Hafızamda hala o günlerden kalan pek çok kare var. Yıllar geçtikçe de görmeye alıştığım pek söylenemez. Sadece olayları içselleştirmeden empati yapabilmeyi öğrendim. Acının üstünü örtmektense yüzleşmek en doğrusu. Ki biz haberciler olarak bunu bir adım daha ileri taşıyıp yüzleşmenin yanında o acıya sebep olan sistemi de sorguluyoruz. İşin bu kısmında; aman çok etkileniyorum, hayatıma sirayet ediyor, mutsuz oluyorum, gibi buhranlar yaşamaya lüksüm yok. Ancak bu söylediğim bülten bitiyor ve ben her şeyi unutuyorum demek değil. Özellikle içinde çocuk mağduriyeti olan haberlerin her birinin üstümde bıraktığı ağır bir yük var. Öfkeden nefesim kesiliyor. Alışmam mümkün değil. Zaten alışmayayım, alışmayalım da.
Türkiye’nin değişmeyen bir gündemi de kadına şiddet. İçimiz acıyor, isyan ediyoruz ama hiçbir şey değişmiyor. Bu tür meselelerin daha çok haberini yapmalıyız, daha çok üstüne gitmeliyiz ki en azından bir çözüm için farkındalık yaratabilelim.
Ekranda görsellik mi yoksa samimiyet ve bilgi mi daha önemli?
Tüm bu saydıklarınız ekran için önemli ve gerekli özellikler. Ancak bu demek değil ki salt güzel olmak haber sunmak için kafidir. Şahsen; samimiyet ve özellikle de bilginin yani sunduğunuz habere hakimiyetinizin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bilgi; haberi iyi aktarabilmek için gerekli, samimiyet ise haberi aktarmak istediğiniz insanları ekran önünde tutmak ve iyi bir iletişim kurmak için şart. Görsellik de işimizin bir parçası ama ne iyi ki devir değişti. Güzellik ekran önünde tutunabilmek için en önemli kriterlerden biri olmaktan çıktı. Eğer gerekli alt yapınız yoksa, istediğiniz kadar güzel olun, ekranda uzun soluklu bir yolculuğunuz olmuyor.
Ekranda kendini beğeniyor musun? En beğendiğiniz ekran yüzü kim?
Ekrana çıktığım ilk günden beri her yayınımı izlerim. Duruşumu, tavrımı, sunuşumu incelerim. Bu yöntemin çok faydasını gördüm. Kendimi beğenmek değil ama ilk günden bu yana kendimi geliştirdiğimi düşünüyorum. Her dönemin ayrı bir haber sunuş şekli var. Eskiden salt prompter’da yazanı düzgün telaffuz edebilmek iyi spiker olmak için yeterliyken artık işin içine daha çok yorum katmak ve daha samimi bir tarz geliştirmek revaçta. Dolayısıyla sıklıkla kendinizi yenilemeniz gerekiyor. Eğer 6 ay önceki sunumunuzla aynı tarza sahipseniz yerinizde sayıyorsunuz demektir. Yanlış anlaşılmasın; her spikerin kendine ait, değişmeyen bir üslubu olmalı, öyle ki artık duruşu imzası haline gelmeli. Ancak bir haber anlatıcısı olarak bulunduğunuz çağın getirdiklerine uyumlu olacak şekilde tarzınızı geliştirip kendinizi yenilemeyi bilmelisiniz.
İşte tam da bu anlattıklarımın ışığında 25 seneden uzun süredir ekranda imzası olan, ışığı, duruşu ve hakimiyetiyle her dönemin spikeri olmayı meslektaşlarına öğreten Jülide Ateş’in rol modelim olduğunu söyleyebilirim. Ne iyi ki kendisiyle çalışma fırsatı buldum. Benim için çok kıymetli ve her daim feyz aldığım bir meslek büyüğümdür.
Günlük hayatta neler yapıyorsunuz?
Açıkçası çok fazla hobim yok benim. Bol bol kitap okurum. Onun dışında aklıma düzenli yaptığım bir etkinlik gelmiyor. Bir de biz habercileri günü haber yoğunluğu içinde yaşıyoruz sanırım. Öyle bir meslek ki; mesaisi yok. Her daim içindesiniz. Belki başkaları için zul gelebilir ama şahsen mesleğim bu olduğu için izlemiyorum haberleri. Zaten haberi sevdiğim için bu mesleği yapıyorum. Sabah haberlerle uyanıyorum, bir yere giderken radyoda yine haberler açık ve inanın akşam yatarken de kulaklığımdan internette yorum-analiz programlarının tekrarlarını dinleyerek uyuyorum. Kulağa garip gelebilir ama ben böyle çok mutluyum. Gündem takibi mesleğim icabı yapmak zorunda hissettiğim bir şey değil. Aksine, yapamazsam hayattan koparmışım gibi hissediyorum.
İleriye yönelik bir planın, projen var mı?
Planlı programlı yaşayan biri olduğum söylenemez. İşleri akışına bırakma taraftarıyım. Zaten plan yapmaya çok müsait bir sektörde çalışmıyorum. Dengeler sıklıkla değişebiliyor. Mutlu ve huzurlu olduğum, kendimi işe yarar hissettiğim projelerin içinde yer almaya çalışıyorum. Mevcut işlerim için de elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum.
Ceza infaz kurumları bir okul gibi. İnsanları tekrar topluma kazandırmak, iyileştirmek adına Genel Müdürlüğümüz birçok çalışma yapıyor. Bir ceza infaz kurumunda bahsettiğim çalışmaları haber olarak sunmak ister miydiniz?
Tabii ki, neden olmasın. Ceza infaz kurumlarında çeşitli pek çok kurs olduğundan haberdarım. Hükümlüler atölye çalışmalarıyla hem bir iş öğreniyor hem de para kazanıyor. Gerçekten çok iyi düşünülmüş bir proje.
Hayatınızdaki en önemli değer nedir?
İyi insan olmak, kalp kırmamak, dünyayı daha iyi bir yer haline getirebilmek için var güçle çalışmak...
Dergimizi nasıl buldunuz?
Her şeyden önce emeğinize sağlık. Derginiz alanında tek ve çok özel bir çalışma. Özellikle psikoloji alanındaki makaleleri büyük bir ilgi ve keyifle okudum.
Okurlarımıza personelimize ve hükümlü-tutuklulara neler söylemek istersiniz?
Her insanın hikayesi, geçtiği yollar, aldığı kararlar farklı. Bazen öyle anlar gelir ki; ne ile sınandığınızı bilemez, hatta kendinize kızarsınız. Fakat hepimiz biliyoruz ki her karanlığın aydınlığa kavuştuğu bir nokta var. Önemli olan mücadeleyi bırakmamak ve zor da olsa düştüğümüz yerden kalkabilmek.
Röportaj: Hakan ERDEM