RÖPORTAJLAR:
hakaner6060@gmail.com
RÖPORTAJLAR
Mustafa Yıldızdoğan: “Bütün hayat mücadelemiz aslında sizin derginizin ismi.
Mustafa Yıldızdoğan: “Bütün hayat mücadelemiz aslında sizin derginizin ismi. Değerlerimizi muhafaza etmek ve yaşamak gerek.”
“Düğünüm, derneğim, halayım, barım
Toprağım, ekmeğim, namusum, arım
Kilimlerde çizgi çizgi efkârım
Heybelerin nakışına ölürüm Türkiyem.”
Dedi ve tüm Türkiye onu tanıdı. Hatta öyle sevildi, öyle beğenildi ki şarkı hepimizin diline pelesenk oldu. Buram buram vatan sevgisi kokan türküleriyle gönüllerde taht kuran Mustafa Yıldızdoğan’dan bahsediyorum. Değer dergimizin Ağustos sayısında Yıldızdoğan ile gönüllere seslenen türkülerinden 15 Temmuz’a, çalışmalarından dergimize ve değerlerimize kadar birçok konuda konuştuk. Mustafa Yıldızdoğan ile ilgili merak ettiğiniz her şey özel röportajımızda...
Mustafa Yıldızdoğan kimdir, kendinden dinlemek isteriz?
1966 Konya, Kadınhanı, Örnek köyü doğumluyum. Yörük çocuğuyum. 1955 yılında yerleşik hayata geçmiş rahmetli annem ve babam. O güne kadar Aydın Kuşadası’ndan Hatay Yayladağı’na kadar, Hatay Yayladağı’ndan Kayseri’ye kadar göç etmişler, hep zirvelerde yaşamışlar. Özgürlük sevdasına çok meyletmişler.
Anne ve babam çiftçidir. Biz 7 kardeşiz. Okul yüzü görmeyen anne ve babam 7 çocuğunu da okutmuş. Kardeşlerim içerisinden bir tek ben çıkmışım sanatçı olarak. Kurak, çorak, susuz Konya’nın Bozkırında bir köyde dünyaya gelmişim. Rabbim bize bu güzelliği nasip etmiş. Benim nazarımda dünyanın en güzel köyü benim köyüm. Benim nazarımda dünyanın en güzel yeri kurak da olsa susuz da olsa benim köyümdür. Mütevazı, muhafazakar, vatanına, dinine, milletine bağlı, sabrın ve şükrün hakim olduğu bir ailede yetiştim. Evliyim ve 4 tane çocuğum var. Üç tanesi okuyor. Küçük kızımı da yeni evlendirdim.
Bağlama çaldığınızı biliyoruz. Bağlama merakı nasıl başladı?
Eskiden şiir ve mektup vardı. Eskiden aşık olduğunuzda gönlünüzdekileri yazıya dökerdiniz ve saklardınız. Şimdi ki gibi değildi. Müzik merakı zaten çocukluktan beri içimde olan bir şeydi. Sonra köyde 13- 14 yaşlarında bir kıza aşık olmam ile Rabbim bize nasip etti. Tabi ben “Bir gün sanatçı olacağım” diye bağlamayı elime almadım ve bestelerim olsun diye almadım. Ben o zamanın o yaşımın duygularını hafifletmem açısından bağlamaya başladım. Ama rabbim bize rızkımızı verdi, bize dünyayı gezme fırsatı verdi şükürler olsun. Bağlamaya başlamamın temel sebebi o dönem ki duygularımı hafifletmek ve dile getirmek için diyebilirim. Bağlama çalmayı kendi çabalarım ile öğrendim, köyde kimse yoktu öğretecek. Hatta köyde bağlama çalana bile iyi gözle bakmıyorlardı. Bana babam destek oldu bağlama çalmam noktasında. “Yapıyorsun, iyi çalıyorsun” diyerek motive ederdi. Bu da çok önemliydi.
Beste de yapıyorsunuz. Bestelerde dikkat ettiğiniz noktalar nelerdir?
Ben daha çok kendi tarzımı ortaya çıkarmak için mücadele veriyorum. Gölgede olanın gölgesi olmaz. Belki de bu Türkiyem bestesi bana bir temel oluşturdu. Onun doğrultusunda ezginin hızlı, kıvrak ve yanıklık ölçüsünde bünyem alışmış. Kendim olmaya kendim gibi bir şeyler üretmeye gayret ediyorum. Ama daha farklı eserlerim de var. Popta da başarılı olabilirim diyorum. Pop alanında da kaliteli eserler vereceğime inanıyorum. Benim sözlerimde bir mana ve içerik vardır. Şimdi ki pop müziklerinin Türkçeyi kullanış şekilleri basit, uyaksız, özensiz bir şekilde yapılıyor. Ben de daha kalbi yapardım.
Türkiye’m parçası hala dillerde, gönüllerde yer etmeye devam ediyor. Bu parçanın hikayesi nedir? Anlatır mısınız?
Milliyetçi duruşumu zaten ilk albümde analiz edenler bakarlar. “Şehitler ölmez” vardır ilk albümde, “Türk kalacağız” vardır. Vatan, millet bayrak kokan parçalardır. Benim 21 albüm içerisinde bir şeyi kör göze parmak sokar gibi yapmadım. Dilaver Cebeci hocamın Allah mekanını cennet eylesin. İyi bir Müslümandı ve ilahiyatçıydı. Şiir o kadar güzel bir şiir ki, yani sanki bu cennet vatana değil de 18 yaşındaki bir kıza yazılmış gibiydi ve onun bestesi de çok güzel olmak zorundaydı. Bu nasip kısmet işi. Ben yaptım oldu işi değil yani. Ben bunu 3-5 beste yaptım o zaman en güzeli bu oldu. 25 sene oldu. Artık Türkiyem bizimle özdeşleşti. Allah kısmet etti, biz söyledik.
Kaç albüm oldu? Albümlerinizden en çok sevilen parçaları yeni bir albümde toplamak gibi bir düşünceniz var mı?
21 tane albümüm oldu. Esasında öyle bir talep var. Ama ben onu bir albümden ziyade bir hatıra gibi plak yapmayı düşünüyorum.
Son albümünüze karşı nasıl tepkiler aldınız?
Müzik piyasasını biliyorsunuz esasında. Müzik piyasaları son nefesini veriyor. Artık albüm bile yapmıyor çoğu insan, single yapıyor. Ama benim bir kitlem var 30 yıldır. Allah razı olsun onlardan. Benim kitlem hep vardı. 15 Temmuzdan sonra ilgi tekrar yükselişe geçti. Dolayısıyla ilgiden çok memnunum. “Sil beni” parçamıza klip çektik. Tarsus Belediyesi çok yardımcı oldu. “Ne tadım var ne tuzum’a” da klip çektik. Çalışmalarımız devam ediyor.
Oldukça yoğun bir konser programınız var. Türkiye’nin birçok yerinde konser veriyorsunuz? Nelerle karşılaşıyorsunuz? Neler hissediyorsunuz?
Güzel bir şey. Belki de eşi benzeri yoktur. 30 yıldır dile kolay müzikle uğraşıyorum. İnsanlarımız, Allah’ım onlardan sonsuz razı olsun. İstiyorlar, talep ediyorlar. Bakıyoruz konserler geçen yıl olanlardan daha kalabalık, daha şevkli, daha coşkulu. Bu müzikten ve sanattan daha ziyade benim kişiliğimi 30 yıldır değişmeyen söylemlerimi, fikirlerimi, ahlaki değerlerimi kısaca duruşumu bozmadığımdan ileri geliyor. Yani 60 yaşındaki 70 yaşındaki bir kadın beni evladı olarak görüyor, aileden biri gibi. Bizim çocuğumuz “Gara Mustafa’mız” diyorlar. Bu beni çok mutlu ediyor. Bunun çok özel bir sorumluluğu var. Bu nedenle oturmanıza kalkmanıza, aile hayatınıza, özel hayatınıza dikkat etmeniz gerekiyor. Biz de elimizden geldiğince dikkat ediyoruz.
Dünyanın her yerine gidiyoruz. Amerika’ya, Avustralya’ya gidiyoruz ve bizi izlemeye 700 km den gelenler var karda kışta. Ben bu insanların daha güzeline daha iyisine layık olduğunu biliyorum. Ben 30 senedir gece uykusu nedir bilmem. Elimden geldiği kadar gönül dağarcığımı doldurmak, daha çok çalışmak ve sevenlerime layık olmak için çalışıyorum.
Birçok yerde eski parçalarınız hâlâ dinleniyor. Esnaftan tutun birçok iş kolunda sizin müziklerinize rastlıyoruz. Sizce bunun sebebi nedir?
Bu benden kaynaklanmıyor. Ben sipariş yapmam, ben yaşarım, yaşadığımı yazarım. Burada işte örneğin; Reşadiye’nin bir köyünde yaşayan kardeşim ile benim aramda duygu olarak bir fark yok. İşte bunun sebebi budur. Aynı duyguları yaşıyoruz. Reşadiye’deki kardeşim annesine anne dediği zaman, burnunun direği nasıl sızlıyorsa benim de burnum aynı şekilde sızlıyor. Aynı duyguları yaşıyoruz. Biz tüm farklılıklarımız ile 81 milyon aynı duyguları yaşıyoruz.
Ben size bir anımı anlatayım. Şimdilerde yakından tanınan bir isim bir televizyon kanalında haber direktörüydü Mahsuni Şerif vefat ettiği zaman. Abdurrahim Karakoç o kanalda: “Mahsuni Şerif benim dostumdu, arkadaşımdı.” dedi. İçime bir hançer saplandı. Keşke Abdurrahim Karakoç, bir şiirinde Mahsuni Şerif i övseydi; Mahsuni Şerif üstat da bir şiirinde Karakoç’u övseydi, hayranları da birbirlerine düşman olmayacaktı. Yani toplum o zaman yanlış yönlendirildi, biz de yanlış yönlendirildik. Ama şimdi öyle değil. Yani şunu ifade etmeye çalışıyorum. Türk halk müziği ve türkü bu millet tarafından ne kadar dinlenmiyor deseler bile, bağlama çalana avam gözüyle bakılsa bile Türkü, Türk milleti var olduğu müddetçe olacak. Bu samimiyet ve bu türküleri meydana getiren ozanlar ve aşıklarımız başlarımızın tacıdır. Türkü söyleyenler ve türkü üretenler asla ve asla unutulmazlar.
Milliyetçi olarak tanınan bir sanatçısınız. Mustafa Yıldızdoğan’ın milliyetçiliğini tarif eder misiniz?
Benim milliyetçiliğim sevgi üzerine ve birlik üzerinedir. Irkçı değilim kesinlikle. Rahmetli Alparslan Türkeş de ırkçı değildi. Mustafa Kemal Atatürk de 30 yıl boyunca “Ne Mutlu Türk’üm” diyene demiştir. Bu ırkçılık ve ırk söylemi değildir. Oğuz’un 24 boyuyuz. Anayasa da vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkese Türk denir. En güzel milliyetçi en iyi milliyetçi en güzel hizmeti, en iyi hizmeti vatanına, milletine yapan kişidir.
Avrupa’da bir olayı anlatmak istiyorum. Bir gün Ercüment bey ile Fransa’dan Almanya’ya tren ile geliyoruz. 70 yaşında bir kadının parmağı kanıyordu. Dikkatimi çekti. Bende yanımda hep yara bandı bulundururum. Hemen koştum, yardım ettim. Teyzemiz dedi ki, “Türk müsünüz?” Orada Müslümanlara Türk derler, yardımsever ve vefakar olduğu için böyle sorulur. Böyle bilinir. Onun için en iyi milliyetçi devletine ve milletine en güzel hizmeti yapana denir.
15 Temmuz’da birçok ilde program yaptınız. 15 Temmuz hain darbe girişimi ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Yazık derim üzülürüm. Ben 12 Eylül’ü gördüm. 14 yaşındaydım. Cuma namazına gitmekten dolayı iki kez disipline gitmişim ve okuldan uzaklaştırılmıştım. 12 Eylül’ün bir ihtilal ama düğmesinin ve ellerinin yabancı olduğunu dış güçler olduğunu biliyoruz. O tarih, yetişmiş, hem sağdan hem soldan yüz binlerce gencimizin birbirine düşman edildiği tarihtir. 15 Temmuz hain darbe girişimi de daha akıllı ve uyanık olmamız gerektiğini gösterir. Ben kendi adıma çocuklarımızdan özür diliyorum, çocuklarımıza o geceyi yaşattığımız için özür diliyorum. Bunun sorumlusu biziz. 15 Temmuz, Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Sayın Devlet Bahçeli’nin ferasetli dik duruşu, sağ duyulu insanların ve milletimizin sayesinde atlatılmıştır. Kazanan milletimiz ve devletimiz olmuştur. Askerlerimiz ve polislerimizden de Allah razı olsun. Türkiye’nin her yerinde ellerinden geleni yapıyorlar. Terörü temizliyorlar ve büyük bir başarı örneği sergiliyorlar. 251 şehit verdik 15 Temmuz’da. Allah bize bir daha 15 Temmuz gibi bir hainlik göstermesin. Allah’tan şehit annelerimize, babalarımıza sabırlar diliyorum. Şehitlerimizin mekanları cennet olsun.
Mustafa Yıldızdoğan için en önemli değerler nelerdir?
Vallaha bütün mücadelemiz aslında sizin derginizin ismi. Değerlerimizi muhafaza edebilmek gerekli. Ayağımız değerlerimiz üzerine hareket ettiği müddetçe başarılı oluruz. Benim olmazsa olmazım ilk önce inancım. Anam, babam, eşim, çocuklarım ve anamın, babamın bize öğrettikleri. Doğduğumuz topraklar bizim değerimiz. Bayrak, dünya’daki en güzel değer. Ezan, dünyadaki en güzel değer. Özellikle şunu söylüyorum kendi yiğenlerime, “Yiğenimi bizim köye götürdüm. Oğlum sana bir şey söyleyeceğim. Biz öldükten sonra burası dedenin evi biz muhafaza ettik. Asla ve asla burayı satmayın, çocuklarınıza gösterin” dedim. Bu da bir değer. Ama bir insan olarak en büyük değer, bizi insan olarak dünyaya getiren analarımızdır.
Dergimizi incelediniz. Dergimiz hakkında neler söylemek istersiniz?
Derginiz ilim ve irfanı insanlara ulaştıran önemli bir araç. İnceledim, çok faydalı yazılar var. Dergide bir bilgi hazinesi var. Dergiyi okumalarını tavsiye ediyorum. Adı gibi değerli bir dergi.
Ceza İnfaz kurumlarına konsere gittiniz mi?
Ceyhan’da bir ceza infaz kurumunda konser vermiştim. Ben gönüllüyüm, ben seve seve yaparım. Bu konser Anadolu’da bulunan ceza infaz kurumlarında da yapılabilir. Çünkü personelimizin, hükümlü ve tutuklu kardeşlerimizin morale ihtiyacı var. “Biz oğlum sana emanet” adlı bir klibi ceza infaz kurumunda çektik. Sizlerden bize talep gelmesi durumunda Anadolu’da dahil ben gönüllü olarak ceza infaz kurumlarına gider ve konser veririm.
Dergimiz aracılığıyla okurlarımıza personelimize ve hükümlü-tutuklulara neler söylemek istersiniz?
Ben kader mahkumlarına şunu söylüyorum. İki sözünüzden biri sabır diğeri şükür olsun. Sabrın ve şükrün hakim olduğu her hane ceza infaz kurumu dahi olmuş olsa hürsünüzdür. Sabır varsa şükür varsa özgürsünüzdür. Görev başındaki personel arkadaşlarımıza da selamları iletiyorum. Çok zor şartlarda kutsal bir görev yapıyorlar. Kolay bir şey değil. Adaletin ve vicdanın olduğu yerde görev yapmak zordur. Personeliniz adaleti ve vicdanı dengede tutarak, devletin şefkatli eli gibi “bir abi”,“bir baba”,“bir kardeş” gibi davranıyorlar. Görevlerinde başarılar diliyorum. Derginizin ismine vermiş olduğunuz “Değer” den dolayı sizlere çok teşekkür ediyorum.
Röportaj: Hakan ERDEM
Değer Dergisi Yayın Koordinatörü