RÖPORTAJLAR:
hakaner6060@gmail.com
RÖPORTAJLAR
“Hayatta beni ben yapan en önemli değerlerim; vatanım, milletim, bayrağım kişiliğim, duruşum, ailem, sevdiklerim ve sevenlerim.”
Merhaba, öncelikle sizi tanımak isteriz. Bize kendinizden bahseder misiniz?
Merhabalar, ben Bahar Gelir. 28 Mart 1989 Malatya doğumluyum. Üç kız kardeşin en büyükleriyim. Biri ekonomi uzmanı biri kadın doğum doktoru olmak üzere iki kız kardeşim var. Annem ev hanımı babam ise emeklidir. 35 yaşındayım bekârım. Kendimi bildim bileli işkolik biriyim, işimle evliyim diyebilirim. Renkli hayatı seven bir o kadarda hayatı ciddiye alan, toplum değerlerine önem veren, ailesine düşkün, sabırsız, merhametli, vicdanlı ve empati duyguları yüksek biriyim. Bunlar iyi yönlerimdi çekilmez yönlerime gelirsek diktatör, işinde kuralcı bir o kadarda kıskanç biriyim.
Malatya’dan eğitiminiz için İzmir’e uzanan bir hayat hikâyeniz var. Biraz anlatır mısınız?
Malatya’da ilkokul ve ortaokul eğitimi tamamladım. Ailemin iş durumu sebebiyle Tekirdağ’a taşındık ve lise eğitimimi orada tamamladım. Kendimi bildim bileli müzik aşığı bir kızdım. Okul yıllarımda tüm müsamerelerde her türlü faaliyette bulunmaktan keyif alırdım. Derslerimi faaliyetler sebebiyle aksatmama rağmen sınıfın en başarılı öğrencisi olmam da hem ailemi hem de öğretmenlerimi şaşırtırdı. Muhafazakâr bir ailede büyüdüm. Ailem müziğe olan tutkuma ve müziği meslek edinmeme sıcak bakmıyordu ama ben çok hevesliydim. Bu sebeple büyük bir ilde hem eğitimimi tamamlamak hem de müzik adına hayallerim adına bir şeyler yapmak üzere İzmir’de Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji bölümünü kazanıp okumak üzere 2008 yılında İzmir’e gittim.
Arkeoloji mezunusunuz. Müzik eğitimi de aldınız. Müzikle yolculuğunuz nasıl başladı?
Müzik benim hayatımın her evresinde vardı. Çok iyi hatırlıyorum beş yaşındayken annemin fırçalarını mikrofon yapıp ayna karşısında şarkı söylemeye çalışırdım. Muazzez Ersoy’un Nostalji albümleri o yıllarda yeni çıkmıştı. Babamın anneme aldığı bir radyosu vardı ve kasetlerden birini açıp ilk şarkımı ezberledim. İlk ezberlediğim şarkı beş yaşındayken rahmetli Yıldırım Gürses’in şarkısıydı. Hakkını yemeyelim Muazzez Hanım da inanılmaz güzel okumuştu. Şarkının ismi ise “Mevsimler Yas Tutup Güller Ağlasın”dı. Şimdi düşünüyorum da öylesine zor bir şarkıyı o yaşta fark edip ezberlemeye çalışmakta büyük başarı. Sanırım hırsım o yıllardan belliydi. İlk müzik yolculuğum beş yaşındaydı. İzmir’de arkeoloji eğitimine aslında ailemin de sözünden çıkmamış olmak için gitmiştim. Asıl amacım konservatuvar okumak olduğu için arkeoloji de üçüncü sınıftayken konservatuvar sınavlarına girdim ve kazandım.
İki üniversiteyi birden okumak elbette kolay değildi. Bu sebeple 2017 yılında mezun oldum. Dokuz yıl süren eğitim hayatım boyunca hem çalıştım hem de eğitimime devam ettim. 2010 yılında İzmir’de ilk sahne hayatına başladım. Belediye koroları, etkinlik sahneleri, bayi toplantıları, eğlence programları gibi etkinliklerde yer aldım. Bir gece İzmir’de sahne aldım. Ertesi sabah tüm İzmir ve civar illerde gazetelere manşet oldum. Türkiye’nin yeni assolisti başlığıyla manşetler atılmıştı. O yıllarda sosyal medya bu kadar gündem de değildi. Manşet olduğumu bölüm başkanımızdan yani okuldaki hocalarımdan öğrenmiştim.
Bir süre sonra Türkiye’nin her yerine hatta Avrupa konserlerine gitmeye başlamıştım. İyi de para kazanmaya başlamıştım. Aileme de destek oluyordum fakat babam sahneye çıktığımı yeni öğreniyordu. İlk duyduğunda 6 ay benimle konuşmamıştı. Bir gün İzmir’de büyük bir sahnede şarkı söylerken Selami Şahin’in katıldığını söylediler. Öyle heyecanlanmıştım ki ne diyeceğimi bilememiştim. Kendisini sahneye davet ettim ve şarkı söyledik birlikte. Sesimi ve sahnemi yorumumu çok beğenmişti. Beni İstanbul’a götürmek istedi. Tebrik ve beğenilerini sunduktan sonra kendisiyle sahnede vedalaştık ve sonrasında görüşmeye devam ettik. Hayatımın en büyük dönüm noktasıydı. O gece heyecandan uyuyamamıştım. Daha sonrasında İstanbul’da kendisini ziyaret ettim. Bana iyi bir şoför olduğumu fakat ehliyetimin olmadığını söyleyerek bir albüm yapmam gerektiğini söyledi. Beni bir kızı bir evladı gibi yetiştirdi, bildiklerini öğretti ve ilk albümümün hazırlıkları için çalışmalara başladık. Bu albümde kendisi yönetmenliği yaptı. Bana 3 tanesi kendi sıfır bestelerinden olan eserlerini verdi. Selami Şahin, Serdar Ortaç, Doğuş, Mustafa Sayan’ın bestelerinden oluşan bir albümle profesyonel müzik hayatım başlamış oldu. Buradan kıymetli üstadım Selami Şahin’e destekleri için tekrar çok teşekkür ediyor, ellerinden öpüyorum.
Selami Şahin yönetmenliğinde çıkardığınız albümünüz çok beğenilmişti. Çıkardığınız bu ilk albümde nasıl tepkiler aldınız?
Bu albüm öylesine emek doluydu ki benim için hem bir okul hem de dönüm noktasıydı. 2014’te çalışmaya başladığımız albümü 2017 yılında tamamlayıp 7 Haziran 2017’de müzikseverlerin beğenisine sunduk. İlk çıkış şarkımız “İlla” da idi. Albümün çıktığı gün Ramazan ayıydı ve bir iftar yemeğine davetliydim. O gece tüm sanatçılar o iftara davetliydi neredeyse.
O günle ilgili size çok güzel bir anımdan bahsetmek istiyorum. Sahneye davet edildim, tam sahneye çıkarken Orhan Gencebay’ın, eşi Sevim Emre ile oradan çıktığını gördüm. Sahnede albümün çıkış şarkısını okumam gerekirken büyük bir Orhan Gencebay hayranı olarak mikrofondan kendisine hayranlığımı bildirerek kendi şarkılarından birini okumaya başladım. Öylesine nezaketli bir tavır sergiledi ki anlatamam. Geri döndü, masaya oturdu ve şarkı bitene kadar duygulanarak beni dinledi. Okuduğum şarkı “Dertler Benim Olsun” adlı eseriydi ve o şarkının kendisinde büyük bir anısı olduğunu anlattı. Bana başarılar diledi, beğenilerini ve takdirlerini iletti. Müzik serüvenim işte böyle başladı. Kendimi inanılmaz şanslı hissediyordum Türkiye’deki en önemli insanlarla bir arada olma fırsatını buldum. Albüm çok beğenildi ve arka arkaya konser sahneleri devam etti. Orhan babamız da bana uğurlu geldi, buradan ellerinden öpüyor kendisine selam gönderiyorum. “İlla” da şarkımdan sonra Serdar Ortaç’ın “bilsem ki” şarkısına klip çektik. Duayen şarkıyı okumak da bana nasip oldu. Ardından “Aşkzede” şarkıma klip çektik. Zekai Tunca “Saygı” albümünde birçok sanatçı ile birlikte “Alın Yazımsın” şarkısını da okudum ve klip yaptık. Eflatun türküler projesinde de rahmetli Recep Aktuğ ile “Bahçada Yeşil Çınar” türküsünü okuyup düet olarak müzikseverlerin beğenisine sunduk.
Şimdi düşünüyorum da geçen yıllarda ne çok emekler verilmiş ne kadar çok çalışmışım. Yine kendimi çok şanslı hissediyorum gerçekten Türkiye’de çok önemli insanlarla müzikal anlamda bir arada olmuşum. Allah’a ne kadar şükretsem azdır. Bu fırsatları yakalamak için çok uğraştığımı çabaladığımı da söyleyerek altını çizmek istiyorum. Çünkü bir hadiste diyor ki; “Biz insanların kaderini kendi çabalarına bağlı kıldık.” ben de çok çabaladım çok çalıştım.
Başarılı müzik hayatınızdan sonra televizyona adım attınız. İlk programınız hangisiydi?
Müzik kariyerim devam ederken birçok ödüle layık görülmüştüm. Ödül törenlerinin birinde televizyonların sevilen Haber Spikeri Hülya Seloni ile tanıştım. O gün bana enerjimin çok iyi olduğunu, neden televizyon düşünmediğimi ve gerçekten bir televizyon ışığımın olduğunu söyledi. Öyle şaşırmıştım ki hiç aklımda yoktu. Sadece klip için kamera karşısına geçmiş biriydim. Sahnelerde, konserlerde halkla bir araya gelmekten keyif alan ve samimi sıcak ilişki kuran bir sahne sanatçısıydım. O hanımefendi sayesinde Kanal 7’ye demo çekimleri için görüşmeye gittim. Demolar çekildi ve dönüş sağlanmadı. Bu arada TV 8,5’da Anadolu’nun kalbi programından teklif geldi. Çünkü her yere haber bırakmıştım. Yine yerimde duramıyordum ve bir arayış içerisindeydim. Program kabul edildi ve ben Anadolu’da yemek programı sunmak için serüvenime başladım. İnanılmaz güzel tepkiler alan program, dört program sonunda Kanal 7’den gelen teklif üzerine sona erdi. “Bahar Kapıda” programı için kolları sıvadık.
Kanal 7 ekranlarında “Bahar Kapıda” adlı programla dikkatleri tekrar üzerinize çektiniz. Bu proje nasıl ortaya çıktı?
Malumunuz Malatyalıyım yani bir Anadolu kızıyım. Boğazına düşkün, kendini seven, güzel yemeklere dayanamayan, etçil beslenen bir o kadar da kendini saklayamayan biri olarak Anadolu’yu gezerken bir de baktım ki evlerin kızı Bahar oldum. Tamamıyla spontane gelişen bir o kadar da Kanal 7’deki tecrübeli ekip arkadaşlarım ve yönetmenlerim sayesinde güzel bir başlangıç yaptık.
Bu programla birlikte dünyaya yeniden geldiğimi hissettim. Sahne hayatının ışıltısı gündüz ise okul hayatı sebebiyle maalesef hayatı tanımadığımı gördüm. Coğrafyayı, doğayı tanımadığımı gördüm. Şehirde büyüyen her çocuğun benim hissettiğimi hissettiğinden eminim. Yemeyi içmeyi biliyordum, seviyordum ama ağacı, doğayı tanımıyordum. Bir adım kediye yanaşamazken, hayvanlara karşı fobim varken bir anda kendimi ahırlar da ineklerle, koyunlarla, keçilerle, çobanlarla; dağlarda, ormanlarda gezerken buldum. Hayatı öğrendim, gerçeklikleri öğrendim, insanları tanıdım, ülkemi tanıdım. “Hakikaten çok okuyan mı bilir çok gezen mi bilir?” deseler bu sorunun bendeki en büyük cevabı tabii ki çok gezen bilir. Ben ülkemi gezmeye, tanımaya, görmeye doyamadım. Anadolu’nun güzel insanlarını sevmeye doyamadım. Onların söylediği her söz kulağımda küpe ve nasihat olarak kaldı.
Size bir sır vereyim annem Anadolu’daki teyzelerimi, babam Anadolu’daki amcalarımı kıskanır oldu. Çünkü beni evlerine misafir ettiler, evlerinin kızı olarak kabul ettiler. Birer birer hepsini öylesine çok seviyorum ki büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öpüyorum, hepsini çok seviyorum. Bu Bahar kız her daim sizlerin yanında olacaktır inşallah.
Programınızın bazı bölümleri ceza infaz kurumlarında çekiliyor. Siz birçok farklı kurumu ziyaret ettiniz. Ceza infaz kurumlarında hükümlü-tutuklulara yönelik hangi iyileştirme faaliyetleri gerçekleştiriliyor?
Hayatımın en önemli dönüm noktalarından yine birindeyim. Hayatın acı tatlı birçok yönü var. Anadolu’da her şey zor olsa da insanlar güzel, doğa güzel, ülkemiz güzel. Peki ya bunlardan mahrum olanlar. Özellikle kadınlar. Benim en hassas noktam kadınlar. Nerede olursa olsunlar onlar birer anne, onlar birer hanım. Kimisi gerçekten suça bulaşmış kimisi ise suça sürüklenmiş acı dolu hikâyeler. Ceza infaz kurumlarımızda çekilen her bölüm benim için ayrı bir tecrübe ayrı bir hizmet. Buraya ziyaretlerimden önce Türk filmlerindeki gördüğümüz sahnelerle karşılaşacağımı bekliyordum. Öylesine şaşırdım ki anlatamam. Ceza infaz kurumunun anlamını öğrendim. Toplumu korumak, suçluyu ıslah etmek, özellikle kadınları topluma kazandırmak, kadınlara meslek edindirmek, kadın istihdamı sağlamak ve insanları iyileştirmek. Burada insanların normal hayatlarına döndüklerinde tekrar aynı hataları işlememeleri için devletimiz elinden ne geliyorsa yapıyor. İnsan haklarının gereğince her bireyin yaşam hakkını veriyor; barınma, yeme içme, halk eğitime bağlı kurslar, eğitimler, hocalar, dini eğitimler aklınıza gelebilecek tüm hizmetleri sunuyor. İnfaz ve koruma memurlarımızın Güzin ablalığını da söylemeden edemeyeceğim. Gerçekten her birisi pırıl pırıl merhamet dolu bir o kadar da empati duyguları yüksek. Herkesin derdini, sorununu dinlediklerini gördüm. Bir kez daha böyle bir milletin evladı olmaktan böyle bir vatanın, bayrağın evladı olmaktan gurur duydum. Rabbim devletimizden, milletimizden razı olsun. Şartlar ne kadar iyi olursa olsun insan hayatında en önemli noktalardan birisi özgürlük diğeri de sağlıktır. Sağlık olmadan hiçbir şeyin önemi yoktur.
Hayatta sizi siz yapan değerleriniz nelerdir?
Hayatta beni ben yapan en önemli değerlerim: “Vatanım, milletim, bayrağım kişiliğim, duruşum, ailem, sevdiklerim ve sevenlerim.”
Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Son olarak Değer dergisi aracılığıyla buradan okurlarımıza neler söylemek istersiniz?
Değer dergisi okurlarına öncelikle selam eder ve sevgilerimi sunarım. Tüm samimiyetimle yaptığımız bu sohbet inanılmaz keyifliydi. Hiçbir şey gizlemeden her şeyi açıkça söylediğime emin olabilirsiniz. Buradan söyleyeceğim çok şey var ama en önemlisi sevgi ve değer. Önce kendinize değer verin ve kendinizi sevin. Hayatın çok kısa olduğunu, kıymetli olduğunu bilmek ve farkına varmak gerekir. Bir kadın olarak da kadının başaramayacağı hiçbir şeyin olmadığını düşünüyorum. Kadınlar çok güçlüdür, hayata sımsıkı tutun. Allah’a inanın ve güvenin. İmtihan dünyasında olduğumuzu unutmadan, kendinizden ve değerlerinizden ödün vermediğiniz sürece hayatın daha güzel olduğunu hissetmenizi diliyorum.
Babamın bir sözü var: “Küçükler simitle büyükler ümitle beslenir.” simit yaşını geçtiysek eğer umudumuzu kaybetmeden ümit ederek, kendimize iyi bakarak, empati kurarak daha çok öğrenerek daha çok severek hayatı daha güzel hale getirebiliriz. Hepinizi çok seviyorum. Allah’a emanet olun. Emeği geçen herkese teşekkürlerimi iletiyorum.
Röportaj: Hakan ERDEM
Fotoğraf: Cesim ŞEKER