RÖPORTAJLAR:
hakaner6060@gmail.com
RÖPORTAJLAR
Yeşilçam’ın efsane filmlerinden Hababam Sınıfı’nın Hayta İsmail’i Ahmet Arıman, Bacaksızı Tuncay Akça ve Yakışıklı Ahmet’i Teoman Ayık ile Hababam’ı konuştuk. Hababam Sınıfı’nın çekimlerinin yapıldığı Adile Sultan Kasrı’nda bulunan Hababam Sınıfı müzesinde yaptığımız röportajda daha önce duymadığınız konular siz değerli okurlarımızla.
Ahmet Arıman kimdir, kendinizden bahseder misiniz?
1955 yılında İstanbul Küçük Mustafa Paşa’da doğdum. Fatih’in bir mahallesi olan Haliç’te İlkokul birinci sınıfı okudum. Sonra Bakırköy’e taşındık. Bakırköy Lisesi’nden ikinci sınıftayken ayrıldım. Okul haricinde sabaha kadar çalışıyordum. Çünkü o zamanlar müziğe yeni başlamıştım. Sabaha kadar Beyoğlu’nda müzisyen olarak çalışıyordum. Sonra tabii hayatımız müzikle devam etti, ta ki Hababam Sınıfı’na dâhil olana kadar.
Teoman Ayık kimdir, kendinizden bahseder misiniz?
1959 Sivas doğumluyum. Sanat okulu mezunuyum. Evli ve iki çocuk babasıyım. Sinemayı çok seviyorum. 1976 yılında bu sevgimin karşılığını almak için bir fırsat buldum. “Kelebek Artisti” adlı bir yarışmaya katıldım. Ses mecmuasının düzenlediği bir yarışmaydı. Orada özel bir dergide birinci oldum. Seçildikten sonra “Hababam Sınıfı’’na davet ettiler. Hababam Sınıfı’nda oynamaya başladım. Birçok dizide başrol oynadım. Şu anda dizi film çalışmalarının yanında ticaretle uğraşmaya devam ediyorum.
Tuncay Akça kimdir, kendinizden bahseder misiniz?
1963 doğumluyum. Kimliğimde memleketim Kastamonu yazıyor. Ben aslen Süleymaniye’de doğmuşum ama Fikirtepe’de büyüdüm. İlkokulu Fikirtepe Adil Paşa’da okudum. Daha sonra Hababam Sınıfı’nın çekildiği yer olan koşu yolunda ilkokul 5. sınıfı bitirdikten sonra lise öğrenimime de burada devam ettim. Türk sinemasında birçok filmde rol aldım. Hababam Sınıfıyla sinemaya merhaba dedim.
Tuncay Bey Hababam Sınıfı gibi Türk sinemasına ekol olmuş bir esere katılma hikâyeniz nasıl başladı?
Benim dâhil olmam çok tesadüf oldu. O dönemde Hababam Sınıfı’nın çekildiği okulun yakınında ayakkabı boyuyordum, kasaba yardım ediyordum, manava yardım ediyordum. Öğretmenlerimiz burada Türk Hava Kuvvetleri’nin lojmanlarında kalıyordu. Bizim öğretmenlerimiz ortaokul öğretmeniydi. O zaman Hababam Sınıfı ekibi okula gelmişlerdi. Biz, aşağıdan yukarıya “Mahmut Hoca, Mahmut Hoca” diye bağırıyorduk. Orada ilk Hababam Sınıfı çekimleri başlamıştı. Hani Hababam Sınıfı’nda bir sahne vardır. Münir Özkul’a öğrencilerin sahte diploma verdiği sahne. Senaryoya göre aşağıda öğrenciler onu hastanede ziyaret ediyor. Öyle bir yerde bu sahneyi çektiler. Sonra bir arkadaşım çok ısrar etti. Artistler gelmiş hadi gidelim diye ve o sahnenin çekildiği yere gittik. O öğrenciler arasındaydık.
Ben ayakkabı boyacılığı yapıyordum o zamanlar, öğrenci olan abilerimin ayakkabılarını boyardım. Yine ayakkabı boyarken bir sahne çekiliyordu. O sahnede de Hababam Sınıfı’nın yönetmeni Ertem Eğilmez, Adile Naşit’e bir rol anlatıyordu. Anlatırken o an güldüm ben Ertem abinin söylediğine. Ertem Bey “stop!” dedi. O ara ben biraz uzaklaşıp yine güldüm. Daha sonra aradan biraz zaman geçti. Ertem Bey beni çağırdı, ayakkabısını boyattı. Ayakkabı boyarken dedi ki: “Sen niye gülüyorsun oğlum?” Efendim ben böyle bir kelimeyi ne ailemden duydum ne de arkadaşlarımdan duydum. Bu yüzden çok hoşuma gitti, onun için güldüm dedim. Ertem Bey’in yüzüne bakamıyordum, kıpkırmızı olmuştum. O gülüşüm Ertem Bey’in çok hoşuna gitmiş. Ertem Bey bu şekilde tanıdı, beni böyle sevdi. Daha sonra onların burada afacanları oldum.
Sonra Ertem Bey bir gün bana dedi ki “yarın sen üniformanla gel.” Üniformamla gittim. Hababam Sınıfı’nın tek ayak üzerinde durduğu sahnede benim gülmemi istedi. Sonra “sende yetenek var, yarın provaya gel.” dedi. Ertesi gün de gittim. Oyuncuların yağmur altında ıslandığı sahne çekildi. Onlar sırılsıklam oldular, bana da şemsiyeyi verdiler, geldim onlara güldüm. Yani tesadüfen ben de bu filme katılmış oldum.
Ahmet Bey siz Hababam Sınıfı’na nasıl dâhil oldunuz?
Ben müziğe çok meraklıydım. 14-15 yaşlarında müzisyen olacağım ve sahneye çıkacağım diye aileme hep ısrar ettim. Bir şekilde müzik dersleri aldım. Babamı kandırdım bir şekilde org aldırdım. Sonra ilan verdim Hey dergisine o zamanlar iş arıyordum. Bir gün telefon geldi. Bahadır Tatlıöz’ün babası Nail Tatlıöz gitarcı, onlar aradılar. Orkestraya orgcu arıyorlarmış. İyi mi kötü mü bakmıyorlar işimizi görsün yeter demişler. Uzun süre çalıştık orada ve Adana’ya gittik. Münir Özkul’u, hiç tanımıyorum sinemayla da o zamanlar hiç ilgim yok. Adam şovmen ilk defa orada gördüm. Hemen geldi bize müziği verdi. Bir iki tane şarkı çalıyoruz. Şarkı da iki dörtlüktü. Münir Özkul, “Neden çatık kaşınız, neden gülmüyorsunuz? Bu ne sertlik, bu ne surat, insanlara gülün dostlar,” dedi. Bir gülmeye başlıyor adam 100 tane gülme taklidi yapıyor. İşte zengin gülmesi, fakir gülmesi, başbakan gülmesi inanamazsınız. Adam sahneyi kırıp geçiriyor. Orada bir fıkra anlatırken bir cümleyi bana dönüp söyledi. Adresi benim verdiğimi söylüyor. Ben de “Aaa ne yapıyorsun?” gibisinden bir hareket yaptım. İki sefer bunu yaptı ve bana: “Ahmetciğim ne olursun bunu her gün yapacağım her gün aynı şekilde oynayabilir misin?” dedi. “Tabii ki elimden geleni yaparım.” dedim. Aynısını yapınca onun da hoşuna gitti. “Bu çocuğun oyunculuğa kabiliyeti var.” dedi.
Oyunculardan bir tanesini Ertem Bey beğenmemiş, “Tamam bunlar güzel ama Hayta İsmail karakterine gitmemiş.” demiş. Daha sonra bana Ertem Bey seni çağırıyor, dediler. Bindik arabaya Gümüşsuyu’nda bir yere gittik. Bir oda bir salon ama her taraf kitap dolu böyle ilim akan bir yerdi. Müjde Ar, Tarık Akan, Halit Akçatepe, Adile Naşit tanımadığım yönetmenler hepsi oradaydı. Ben bir tek Münir abiyi tanıyordum. “Ne haber abi nasılsın, özledim seni” derken beş on dakika sonra Ertem Bey geldi. Bana sarıldı ve “Sen benim Hayta İsmail’imsin.” dedi. Daha film çekilmemişti ve bana: “Yıllar sonra Hababam Sınıfı’nda lakap almanın ne kadar önemli ne kadar kıymetli olduğunu anlayacaksın.” dedi. Benim filme katılma serüvenim bu şekilde oldu.
Teoman Bey siz de Hababam Sınıfı’na katılma hikâyenizi anlatır mısınız?
1976 yılında artist yarışmaları vardı. O yarışmada Tarık Akan 1973 yılında birinci seçilmişti. Ben 1976 yılında bu dergi yarışmasında finallere kaldım. Bu arada bana film teklifi yaptılar ve “yalnız kameraya alışmanız için bir filmde oynamanız lazım.” dediler. Hababam Sınıfı filmini de o zamanlarda çekiyorlardı. “O filmde oyna hem hatıra kalır hem de kameraya alışmış olursun.” dediler.
Biz bu durum üzerine Sayın Ertem Eğilmez’le tanıştık. Yazarı Rıfat Ilgaz olan efsane “Hababam Sınıfı” filmine ben de dâhil oldum ve oynamaya başladım. Hatta şöyle bir anım oldu. Ben film için gittiğimde Ertem Eğilmez: “Yakışıklı, sen Ahmet Ayık’ın yeğeni misin?” dedi. Amcam benim güreşçiydi. Dünya güreş şampiyonu olmuştu. “Evet,” dedim. “O halde senin adın da Yakışıklı Ahmet olsun.” dedi. Ondan sonra adım “Yakışıklı Ahmet” olarak kaldı ve öyle devam etti.
Adile Sultan Kasrı’nda Hababam Sınıfı’nın çekimlerinin yapıldığı okuldayız. Hababam Sınıfı’nın oyuncuları nasıl seçildi? O zamanlarda bu kadar oyuncunun kaynaşması nasıl sağlandı?
Teoman Ayık: İlk gün sete geldiğimizde oyuncu olan arkadaşlarımız ayrı bir grup halinde duruyorlardı. Biz yeni katılacak olanlar, sinemayı ve kamerayı bilmeyenler ayrı grupta bekliyorduk. O esnada yönetmenimiz Ertem Eğilmez sete geldi. Biz de aşağıda toplandık. Ertem Eğilmez: “Arkadaşlar ben bu filme çok emek veriyorum. Bu filmin başarılı olacağına inanıyorum. Ama benim bunu başarmam için sizden ricam sizlerin kaynaşması. Yani Tarık Akan ile Teoman Ayık öyle ayrı ayrı değil sanki aynı, eş değerdeymişsiniz gibi hareket edin. Sizler birlikte yemek yiyin, birlikte oynayın, birlikte gezin. Ne yaparsanız yapın samimi olun. Eğer ben bu samimiyeti yakalayamazsam bu filmi çekemem. Başarılı olamayız.” dedi. Biz hep birlikte top oynadık, muhabbet ettik, şakalar yaptık. Tam bir hafta sonra “Her şey çok güzel, filme başlıyorum.” dedi ve filme merhaba dedik.
Ahmet Arıman: Biz çekimlerin yapıldığı okula geldik herkes mutlu, ben çekingendim. Gazeteciler geliyor, resim çekiyor. Buraya gelince bir hafta on gün hiç çekim yok. Kemal Sunal ile penaltı çekişiyoruz, baklava alıyoruz. Çok iyi sporcuydu Kemal Sunal.
Ertem Bey bir türlü filmi çekmiyordu. Herkese yol parası veriyor, yemekler yeniyor. Ertem bey tabii çok akıllı bir adam, biz gerçekten arkadaşmışız gibi birbirimizi tanıyormuşuz gibi olalım istiyormuş. Kavga etsinler, oynasınlar, küssünler ama kaynaşsınlar istiyormuş. Biz burada arkadaş olalım diye bir hafta on gün hiçbir şey yapmadık, çekim de yapılmadı ama bizi ısındırdı. Ondan sonra çekimlere başladı.
Hababam Sınıfının set ortamı nasıldı, oyuncu arkadaşlarınızla set dışında neler yapıyordunuz?
Ahmet Arıman: Bir kere o zamanlar siyah beyaz filmler vardı. Gerçi bizimkiler renkliydi ama negatiflerden bahsediyorum. Makaralar vardı, şimdiki gibi değil. Bir film yandı mı çok pahalıydı bulamıyorlardı. Biz daha çok acemi olmamıza rağmen doğru rol yapmamız lazımdı. Ama sufle de vardı o zamanlar. Film bittikten sonra dublaja girerdik, Beyoğlu’nda seslendirme stüdyoları vardı. Orada on beş-yirmi gün sürerdi dublaj. Hep toplu olarak dublaj yapardık çünkü biliyorsunuz bizim filmler tek tek çekilmiyordu, toplu çekiliyordu. O zamanlar herkes aynı anda geldiği için öyle bir seslendirme olurdu. Prova derken çekimde yanlış yapma şansımız yoktu.
Yönetmen Ertem Eğilmez’di. Ertem Bey’in çalışma stili sizleri zorladı mı?
Ertem Bey tatlı ve esprili olmasına rağmen çok disiplinliydi. Bir gün yemek arası oldu. Kamera orada bir yerde duruyor bahçede jimnastik gibi bir şey yapılacaktı. Tarık Akan, geç geldi sete, geç dediğim 5-10 dakika yani. Ertem bey bir köpürdü, “Siz kimsiniz beyefendi?” dedi Tarık Akan’a. Aldı karşısına böyle resmen karşısına dikti onları. “Bunlardan hiçbir farkınız yok benim için bunlar da sizin gibi oyuncu derhal setimi terk edin.” dedi. Bak bu kadar masraf hepsi gitti. Ama bir imaj verdi bir disiplin mesajı verdi. Tarık Akan, ünlü ya o zaman Türkiye’nin en ünlü oyuncusu ben Tarık Akan’ın oynayacağına da inanmıyordum hani toplu komedi oyunu olduğu için. Tarık Akan o dönem Türkan Şoray ile Gülşen Bubikoğlu ile oynuyor. Aşk filmlerinde ünlü adam yani. Onları bırak, sen gel burada 15 kişiden biri ol. Meğer senaryoyu falan Tarık Akan bulmuş, Ertem Bey’e söylemiş “abi bunu yapsan yapsan sen yaparsın.” demiş.
Teoman Ayık: Ertem Eğilmez’in söylediği her şeyi biz zaten yapıyorduk. Ben olayım, Tarık Akan olsun, Kemal Sunal olsun, Adile Naşit olsun. Bu oyuncular ekol olmasına rağmen büyük bir oyuncu olmalarına rağmen biz acemiydik ama bu şekilde onlarla kaynaşınca çok daha başarılı bir grafik çizdik ve bildiğiniz gibi hala şu anda film izleniyor. Bizler izledik. Babamız izledi, oğlumuz izledi inşallah torunlarımız da izleyecekler.
Hababam Sınıfı’nın kamera arkasından, unutamadığınız bir anınızı paylaşır mısınız?
Tuncay Akça: Herkes ilginçti ama kimse kimseden üstün değildi. Mesela; ben orada, arka tarafta Ertem Eğilmez’in sağ kolu gibiydim. Yani beni böyle tuttu, öyle sevdi. Zaten Ertem Eğilmez’in tuttuğu çocuk oyuncu olarak iki kişiydik: Biri Kahraman Kral diğeri de bendim. Anı dediniz madem şu olayı anlatıyım. Sinemada olmamı rahmetli babam çok istemiyordu. Bir gün prodüksiyon amiri Yılmaz Kanat, Allah rahmet eylesin o geldi bizim eve. Babamla görüşmek istiyordu. Annem de Yılmaz beyi babamın dükkânına göndermiş. Babamın yanına gitmiş ve benim oyuncu olmam için babam ile konuşmuş. Babam da “benim artist oğlum yok, yürü git.” demiş. Bir gün biz evdeyken Ertem Bey, Münir Özkul’u gönderdi. Münir Özkul’u gönderdiği zaman annem, “Ben bilmem bizim bey bilir. O da dükkânda” demiş. Beni yanına alıp dükkâna getirdi. Dükkânda rahmetli babam mermer keserken Münir Özkul geldi. Orada babam Münir Özkul’u gördü, şarteli indirdi. Hoş geldin dedi ve önlüğünü çıkardı. Münir Özkul’a “ne içersiniz?” dedi. O ara Münir Özkul devamlı kahve içerdi. Hemen gittim kahveyi söyledim. Beraber sohbet ediyorlar ama ben geride duruyorum. Münir Bey dedi ki: “Bizim arkadaşımızı kovmuşsun ama Ertem Bey dedi ki sen git seni kırmazlar. Yani ben geldim bir kız ister gibi. Çocuğun bizim filmde oynuyor. Çocukta yetenek var.” Babam da “Ben kimseye izin vermem benim artist olacak bir çocuğum yok. Benim işimin başında duracak. Ayrıca okulu da var, sınıfta kalır.” diyordu. Münir beyin ısrarına dayanamayan babam en son dedi ki: “Gönderirim ama bir şartla bunun dersleri ne olacak?” Münir Bey orada söz verdi. “Ben, Tarık, Halit derslerine biz yardımcı olacağız filmde oynasın,” dedi. Bu şekilde izin kopardık, sonrasında filmde oynadık. Sinemaya girmemde önemli bir anı olarak kaldı o gün.
Ahmet Arıman: Çok anılarımız var. Biz “Hababam Sınıfı Tatilde” filmi çekimlerinde otobüsle bir yerlere gidiyoruz. O sahnelerin hepsi bu bahçenin içerisinde çekildi. Tüm sahneler burada çekildi sayılır. Mesela; stadyum çekimleri dışarıdaydı o da boş stadyumda çekildi. Kampa giderken otobüsün önüne çıkan inek yolda önümüze çıktı ya inanın provada ineği çekip tekrar koymak lazım. Setçi arkadaşlarımız “inek gelmiyor.” diyordu. Kemal Sunal, “gel oğlum” dediğinde kalkıp geliyordu. (gülüyor)
Meşhur bir sahne var, “Ekrem Beyi at kaçırdı efendim.” denilen mesela orada da Şener abi ata biniyor, yırtık pırtık bir şekilde. Bilmiyor biraz da ata binmesini çekemediler. Bizim rahmetli Tayfun Akalın kardeşimizin çiftliği vardı. O biliyordu ata binmesini, onu getirdiler arkadan Tayfun’u çektiler. Böyle tatlı güzel anılarımız oldu.
Hababam Sınıfı’nda sizi en çok etkileyen sahne hangisiydi?
Teoman Ayık: Badi Ekrem ile bir sahnemiz vardı. “Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı” filmiydi. Beden Eğitimi dersinde oynarken dediler ki prova yapın. Prova yapılırken işte herkes bir şeyler yapıyor; takla atıyor, atlıyor falan derken bu arada Badi Ekrem'in sözünü ben bilmediğim için o esnada bana bakarak bağırdı. “Adam gibi atlayın” falan deyince ben alındım. Çünkü ben sahnenin çekildiğini bilmiyordum. Daha sonra kenara geçtim. Böyle suskun bir şekilde bekliyordum. Şener Şen yanıma geldi: “Kamera çekime başlamıştı. O sözcüğü sen bilmiyordun ama ben o sözcüğü filmde olsun diye söyledim.” dedi ve gönlümü almıştı.
Ahmet Arıman: Askerlik sahnem güzeldi benim. Ben en çok “Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı” filmindeki sahneyi unutamıyorum. Bizim yaramazlık yapıp Akil hocayı gönderdiğimiz ve onu tekrar geri aldığımız sahnede her seferinde ağlıyorum. O sahne bana çok duygusal geliyor. Yani Hababam Sınıfı sadece komik bir film değildi içerisinde birçok mesaj barındırıyordu. Duygusal yönü de vardı aynı zamanda.
Ahmet Bey siz Hababam Sınıfı’nda asker kıyafetiyle rol almıştınız. O zaman gerçekten askerlik yapıyordunuz ve filmde tekrar rol aldınız. Nasıl oldu bu durum?
Askerdeyken Ertem Bey ile mektuplaşıyorduk. Ondan sonra ne oldu bilmiyorum eve telefon açmışlar. “Ahmet izne gelince sete gelsin askerlik elbisesini de getirsin.” demişler. “Bu çocuk şimdi orada gariban kaldı, bizi çok özlüyordur. Biz burada film çekiyoruz, biz onun ne yapabiliriz?” diye düşünmüşler. Sadık Şendil ve Yavuz Turgul benim için bu sahneyi yazmaya karar vermişler. Ramazan ayında hiç unutmuyorum bir gün geldim burada basketbol, voleybol sahnesi var, ondan sonra merdivenler orijinal duruyor, o sahne bana göre çok duygusaldı.
Münir Özkul, Adile Naşit, Kemal Sunal, Şener Şen ve Tarık Akan ile bir arada oynamak nasıl bir duyguydu?
Tuncay Akça: Kemal Sunal deyince akla vefa gelir. Hiç unutmam 1999’dan 2000’e geçerken ben Bizimkiler dizisinde oynuyordum. O dönemde bir rahatsızlık yaşadım. Yemek borumda bir yırtılma olmuştu. 41,5 derece ateşle Cerrahpaşa'ya kaldırdılar. Daha sonra “Ateş Hattı” diye bir program vardı, Reha Muhtar sunuyordu. O akşam da Halit Akçatepe, rahmetli Münir Özkul bu programa katılmışlar. Kemal Sunal da programa telefonla katılıyor. O ara Ahmet Arıman’ı da yayına almışlar o da, “Tuncay şu an Cerrahpaşa'da yatıyor ve yoğun bakımda, durumu iyi değil.” demiş.
Kemal Sunal orada demiş ki; “Yarın ilk işim Tuncay'ın telefonunu bulacağım. Tuncay'ı arayacağım. Ne eksiği varsa hemen tamamlayacağım.” Kemal Sunal ertesi gün ben ameliyattan çıktıktan sonra benim telefonumu buldu ve aradı. Hepsi bana sahip çıktılar. Çok vefalıydı.
Teoman Ayık: Bu benim ilk filmimdi. Böyle büyük ekol sanatçılarla oynamak bana mutluluk verdi. Ama şuna da değinmeden yapamayacağım. Mesela; Kemal Sunal, sizin bildiğiniz gibi kamera arkasında öyle gülen birisi değildi. Çok ciddi ve duygulu bir arkadaşımızdı. Bunun yanı sıra Tarık Akan arkadaş gibiydi. Zaten Tarık Akan ile beni çok benzetirlerdi. Bir defasında Kars’a gitmiştim orada beni Tarık Akan zannettiler. Benimle resim çektirdiler. O kadar benzerlik vardı. Ben çok mutluydum iyi ki oynamışım. İyi ki birlikte yaşamışız. Çok büyük sanatçılardı.
Ahmet Arıman: Münir Özkul’u tanımayanlar bilmez. Ben yakından tanıdığım için ve beraber sahneye çıktığım için çok şanslı hissediyorum kendimi. Filmde oynarsınız “hocam kes derler, stop, yeter çek.” derler. En iyisini yaparlar. Bu adam bir seferde o kadar milletin önünde ne yapardı aklınız durur. Ertem Bey, Adile Naşit’e sahnede “Ağla Adile!” der arkasını dönerdi; bir, iki, üç Adile Naşit şıkır şıkır ağlardı.
Kartal Tibet ilk filmde oyuncu koçu gibi çalışırdı. O zaman oyuncu koçu bizde de vardı. Bizim Domdom Ali ile Tulum Hayri bilek güreşi yapıyorlar. Ertem Bey beğenmiyor. “Oğlum biraz daha inandırıcı olun, Kartal rol göster.” dedi. Biz oynuyoruz zannediyoruz. Kartal Tibet bir geçiyor karşıya o yanakların titremesi ve bir dakikada terler boşalması. Gözlerinin içi kıpkırmızı o yendikten sonra sevinmesini gördük, inanamadık biz oyuncu değiliz oyuncu bu işte dedik. Hani sanat var ya sanat, git bir Şener Şen’i seyret o İkinci Bahar’da, Ali Haydar’da bir seyret. Herkes oyuncu ama kusura bakmayın onları seyrettikten sonra biz bu işi bilmiyoruz dersiniz.
Hababam Sınıfı ve Yeşilçam Sineması'nın ruhu günümüzde neden yok?
Ahmet Arıman: Hababam Sınıfı sonradan tekrar çekildi. Hem de yabancı birisi çekmedi. Ertem Bey vefat etti, oğlu çekti. Hayatımda yaptığım en büyük hata dedi. Bence Kemal Sunal yaşasaydı o filmi çekemezlerdi. Mehmet Ali Erbil, Şafak Sezer akla gelen bütün tipleri koydular ama o bizim sıcaklığımızı veremedi. Kemal Sunal’ın, Münir Özkul’un ve diğerlerinin o tatlılığını, sıcaklığını veremediler. İşte bu oyunculuk farkı, senaryo farkı.
Tuncay Akça: Yeşilçam’da ayrı bir terbiye, saygı, sevgi ve hürmet vardı. Biz kostümlerimizi kendimiz taşırdık. Şimdi kolaycılık var. O zaman bir emek vardı, ter vardı, güzellik vardı. Yani diyemezdik ki ben kaçta gideceğim? Ben bir filmde oynadım 24 saatin 23 saati böyle sandalyede oturdum 24. saatte rolüm geldi. Söyleyeceğim kelime de komik değil, “tiyatrocular” diyeceğim repliğim bu kadar ama ben 24 saatin 23 saatinde oturdum o sandalyede. Oyunculuk böyle bir şeydi. Amatör ruh, profesyonel düşünce.
Teoman Ayık: Şu anda dikkat ederseniz dizideki arkadaşlar ezber yapmaktan oyunu oynayamıyorlar, mimik veremiyorlar. Bize sufle veriyorlardı, biz orada o sufleye göre oynuyorduk. Mimiklerimiz olsun, hareketlerimiz olsun. Sonra bir iş aşkı vardı. Şimdi dizilerde görüyorum. Oynayıp gidiyorlar, parasına bakıyorlar.
Halen Hababam sınıfı serilerinin izlenmesi reytinglerde üst seviyede. Bunun sırrı sizce nedir?
Teoman Ayık: Hababam Sınıfı filmini izlediğiniz zaman kesinlikle insanlar kendi hayatlarından bir şeyler buluyorlar. Herkesin hayatına mutlaka dokunduğu çizgiler var o yüzden film çok başarılı oldu. Rıfat Ilgaz çok iyi bir senaryo yazmış. Arkasından müziğe de değinmek istiyorum. Sayın Melih Kibar öyle bir müzik yapmış ki, müzik ağır çaldığı zaman hüzünleniyorsun, ağlamak geliyor içinden hızlı çaldığı zaman hepimiz canlanıyoruz.
O dönemde Hababam Sınıfı ile ilgili bir oyuncu olarak halktan nasıl tepkiler aldınız?
Ahmet Arıman: Çok kanallı televizyonlar çıkmadan önce çok tanınmıyorduk biz. Sonradan seksenli-doksanlı yıllarda her gün gösterilince tanınmaya başladık. Herkes tanıyor, yolda herkes imza istiyor, resim istiyor. Almanya'ya gittim ben müzik yapmaya. Millet toplanmış Almanya havalimanında. Dedim ne oluyor? Hepsi resim çektirmek istiyordu.
Bütün Hababam Sınıfı’nın bir zamanlar çekimlerinin yapıldığı okuldayız. Fazla değişiklik var mı? Neler hissediyorsunuz?
Teoman Ayık: Vallahi insanların gençliği, çocukluğu çok güzel bir şey. Buraya geldiğimde ben kapıdan girerken az evvel gözlerim dolu dolu ağladım. Hatta sildim kimse görmesin diye. Buraya geldiğinde o anı hatırlıyorsun, o dostluğu, o arkadaşlığı şimdi öyle bir dostluk arkadaşlık çok az.
Ahmet Arıman: Çok duygulanıyoruz. Bir ara buraya çok uzun zaman gelmedik. Araya evlilikler girdi, çoluk çocuk girdi. O ölenler kalanlar derken bizim kadromuz gitti. Ertem Eğilmez öldü, Adile Naşit öldü. İnsanlar birbirinden koptular. Bir ara çok gelemedik ama aklımız da hep buradaydı. Sonradan gelip gittikçe insan duygulanıyor. Her köşesinde bir anımız var. Şu alt taraf orası yemekhaneydi. Orada yemek yerdik. Şu bodrum gibi giriyorsunuz ya aşağıya. Bildiğin yemekhaneydi orası. Orada şakalar yapardık. Yani buranın her köşesinde bir anımız var. Ben o zaman on sekiz yaşındaydım.
Hababam Vokal grubu olarak çeşitli platformlarda yer alıyorsunuz. Aslında Hababam ruhunu yaşatıyorsunuz. Gittiğiniz yerlerde nasıl karşılanıyorsunuz?
Teoman Ayık: Bir gün bizim buluştuğumuz bir platformda Nuri Alço da vardı. Dedi ki “hep sahneye çıkıyorsunuz. Ödülü alıyorsunuz ama yaptığınız hep aynı şeyler. Farklı bir şeyler yapın.” dedi. Tiyatro yapın dedi ama bizim Ahmet Arıman Hababam Sınıfı zamanı müzisyendi zaten. Aklıma şarkıcılık geldi. Ben, Tuncay ve Ahmet bir araya geldik. Bir grup kurduk “Hababam Vokal Grubu” diye. Çok da iyi gidiyordu. Halk konserleri veriyorduk. Taksim Meydanı'nda yüzlerce, binlerce insana hizmet ediyorduk. Çeşitli sebeplerden dolayı Hababam Vokal adını “Yeşilçam Vokal Grubu” yaptık. Şu anda Türkiye'deki her belediyeye gidiyoruz. Türkiye'yi gururlandırıcı bir şey daha söyleyeyim. Biz Afrika'ya konser vermeye gidiyoruz. Senegal’e, Togo’ya, Burkina Faso'ya buralarda konserler veriyoruz. Çok daha mutlu oluyoruz. Onlar da Türkleri çok seviyor zaten. Bu nedenle bizi çağırıyorlar.
Son olarak okurlarımıza, sevenlerinize neler söylemek istersiniz?
Teoman Ayık: Hababam Sınıfı'nı Türkiye'de hemen hemen herkes izliyor. Yani yediden yetmiş yediye kadar hepsi filmlerimizi beğeniyor. Orada zaten çok anılı, çok duygusal şeyler de var. Ben hala izlediğimde ağlıyorum. Bizleri unutmayın.
Röportaj: Hakan ERDEM
Fotoğraf: Cesim ŞEKER