RÖPORTAJLAR:
hakaner6060@gmail.com
RÖPORTAJLAR
“Koronavirüs döneminde önlemleri uyguladıktan sonra elimizde olmadan yaşayacaklarımız için çok büyük kaygılar hissetmemeliyiz.”
Hakan Erdem’in konuğu Uzman Klinik Psikolog Esra Ezmeci oldu. “Elimizden gelen ve dikkat etmemiz gereken şeyleri uyguladıktan sonra elimizde olmadan yaşayacaklarımız için çok büyük kaygılar hissetmemeliyiz.” diyen Ezmeci; koronavirüsün piskolojik etkileri, koronavirüs döneminde psikolojik sağlığı korumanın yolları, kaygıyla başedebilme ve daha birçok konuda açıklamalarda bulundu.
Kendinizden bahseder misiniz?
Ben Uzman Klinik Psikolog Esra Ezmeci. Haliç Üniversitesi Psikoloji Bölümü mezunuyum. Klinik Psikoloji yüksek lisansımı da aynı üniversite tamamladım. Şu anda Üsküdar Üniversitesinde Adli Bilimler doktorası yapmaktayım. İstanbul Ulus’ta bir kliniğim var, danışanlarımla terapileri orada yapmaktayım. Ayrıca, Süt Lekesi ve Düştüğünde Kalkarsan Hayat Güzeldir kitaplarının da yazarıyım. Üçüncü kitabımda Corona süreci geçtikten sonra raflarda yerini alacak.
Klinik psikologsunuz. Klinik psikolog unvanı nasıl kazanılır? Klinik psikolog nerelerde çalışabilir?
Üniversitede Psikoloji eğitimini tamamladıktan sonra uzmanlık için yüksek lisans yapmanız gerekiyor. Ben uzmanlığımı Klinik Psikoloji alanında yapmayı tercih ettim ve iki senenin ardından klinik psikolog unvanımı aldım. Klinik psikolog olduğunuz zaman psikolojik rahatsızlıkları tedavi edebiliyor oluyorsunuz. Ayrıca klinik psikologlar hastanelerde, özel muayenehanelerde, kendi kliniklerinde de çalışabiliyorlar. Mesela; ben yaklaşık 8 sene Balıklı Rum Hastanesinde madde bağımlılığı ve psikiyatri kliniğinde çalıştım.
Dünyada ve ülkemizde görülen koronavirüsün psikolojik etkileri Nelerdir?
Öncelikle daha önce karşı karşıya kalınmamış, henüz tedavisi bilinmeyen bir virüsle karşı karşıya kalmak bütün dünyada bilinmezlik yaratan bir durum oluşturdu. Birçoğumuz bu bilinmezlikten ötürü endişe ve korku duyuyor ve oldukça haklılar. Fakat benim her zaman söylediğim bir şey var bu süreç elbet bitecek ve her şey eskisi gibi olacak. Öncelikle durumu bu şekilde değerlendirmek ve kabul etmek gerekli. Bilinmezlik olgusu insanlarda stres ve kaygı yaratan bir etken. Bunun yanında hayatta kalma dürtülerimiz de devreye giriyor. Kaygı bizim hayatta kalmamız için gerekli olan bir durumdur. Ama aşırıya kaçmak ya da kaygımızı kontrol edememek bu işin boyutunu değiştiriyor. O yüzden bu sürecin sonunun bize katacaklarına, hayatımızda değişen şeylerin bize getireceklerine ve hayatımızdaki pozitif olan şeylere odaklanmamız gerekiyor.
Koronavirüs döneminde sürekli evde olmak psikolojiyi de etkiliyor. Psikolojik sağlığımızı korumanın yolları nelerdir?
Hepimiz hayatlarımızda belli başlı rutinlere sahibiz. Şimdi epey bu rutinin dışına çıktık, çıkmak zorunda kaldık. Sürekli evde oturmak belli bir süre sonra sizi başka bir rutine taşır. Eğer ki eskiden yapabildiklerinize devam edebiliyorsanız çok büyük değişiklikler yaşamamış olursunuz. Ama hayatınızda gelişen değişiklikler tamamen farklıysa buna adapte olabilmek başta zor gelebilir. Hem kendimizi hem de sevdiklerimizi korumak için belli bir süre daha böyle olması gerekiyorsa biz de buna en iyi şekilde uyum sağlayabilmenin yollarını aramalıyız. Bireyler evde oldukları bu süre boyunca önceden yapmak isteyip ama zaman bulamadıkları şeyleri gün yüzüne çıkarsınlar, aileleriyle bol bol vakit geçirsinler, aynı zamanda hem kendileri hem de ev içerisinde yaşadığı insanlarla ilişkilerini gözlemleyebilmek için de fırsatı mutlaka değerlendirsinler. Boş vakitlerde bol bol kitap okumak, film izlemek, hobilerle ilgilenmek, çocuklarınıza vakit ayırarak onlarla oyun oynamak bu süreçte kişilerin kendilerini iyi hissedebileceği birkaç yöntemden biridir.
Bu virüsü kapma kaygısıyla başedebilmenin yolları nelerdir?
Uzmanlar bu virüse yakalanmamak için yapılacakları bize çok detaylı anlattılar. Uzmanların söylediklerini uygulamak bu virüsten korunmanın başlıca ve kesin yolları. Elimizden gelen ve dikkat etmemiz gereken şeyleri uyguladıktan sonra elimizde olmadan yaşayacaklarımız için çok büyük kaygılar hissetmemeliyiz. Çünkü insanoğlu her şeyi kontrol edemez. Ve kontrol edemeyeceğimiz şeyler için sürekli kaygı duymak bizi sadece daha kötü hissettirir. Kişisel hijyenimize özen göstermek, sosyal mesafe kuralına uymak, zorunlu olmadıkça evden çıkmamak ile bu virüse yakalanma riskimizi de azaltmış olduğumuzun farkına varmalıyız. Bir de şöyle bir şey var; varsayalım ki bu virüse yakalandınız, bu virüs kesinlikle sizi öldürecek diye bir şey yok, böyle düşünmek lazım. Virüsün çok ciddi kronik rahatsızlığı ya da bağışıklığı çok düşük insanlar için daha ölümcül olduğunu biliyoruz. İstatistiklere bakıldığında yakalananların çoğunun iyileştiğini görebilirsiniz. Bu demek değil ki virüsü ciddiye almayın tabii ki siz her türlü önleminizi almalısınız fakat kendi psikolojinizi de düşünmek zorundasınız. Kaygı hissettiğiniz zaman olumlu yönden bakmaya çalışırsanız, beyninizi farklı bir yöne yönlendirmiş olursunuz. Bu sayede beyniniz mantık çerçevesinde düşünmeye başlar ve kaygı seviyeleriniz de azalmaya başlar.
Panik atağı olan birisi psikolojik olarak kendisini nasıl sakinleştirebilir, uzman yardımı gerekir mi?
Panik atak, herhangi bir duruma maruz kalmadan da bireyler için yorucu olabilmektedir. Bu yüzden panik atak yaşayan kişilerin biz terapi desteği almasında fayda görürüz. Çünkü terapiye yüksek cevap veren bir rahatsızlıktır. Altta yatan nedenlere odaklanır ve kişinin onların üstesinden gelmesini sağlayarak kişinin eski haline dönmesini sağlarız. Bu sürecin getirdiği stresi ve kaygıyı düşünürsek normal panik atak şikayeti olan kişilerin en azından bu süreçte terapi almaları gerçekten çok işe yarayacaktır. Terapinin yanı sıra meditasyon, yoga, spor gibi kişinin motivasyonunu ve modunu yükselten aktivitelere de yönelmesi bu süreçte kriz anlarını hafifletmeye yarayabilir. Kişiler aldıkları terapiler sayesinde bir süre sonra kendilerini sakinleştirebilmenin yollarını öğrendikleri için bu rahatsızlığın etkilerini de kendi kendilerine azaltabilme yetisine sahip olurlar.
Aşırı hijyen tedbiri almaya başlayanlar var. Bu ileride hijyen takıntısına dönüşür mü?
Aslında bu süreçte en çok korkulan şeylerden biri bu. Zaten takıntılı olan kişiler önlemlerini aldıkları için bu süreçte çok fazla kaygı yaşamıyorlar. Ama virüse yakalanmamak için obsesif davranışlar geliştiren kişiler için bir tehlike söz konusu olabilir. Biliyorsunuz ki her şeyin aşırısı zarardır. Uzmanların söylediklerine uymak aslında yeterliyken, eve alınan paketlerin, meyve-sebzelerin deterjanla yıkanması gibi ileriye dönük bize çok ciddi hastalıklar yaratabilecek davranışları benimsemek bu dönemde kendimize yapabileceğimiz en büyük kötülük olur. Direkt yediğiniz şeylerin deterjanla yıkanması yıkadığınız şeyden o deterjanı iyi arındıramazsanız kimyasal olan şeyleri yemeniz anlamına geliyor. Bu da virüse yakalanmasanız bile ileride çok daha ciddi sorunlarla karşı karşıya kalabileceğiniz anlamına geliyor. Ayrıca elleri sürekli yıkama alışkanlığının da bir sınırı olmalı. Uzmanların tavsiyesi dışında sürekli ve defalarca el yıkama alışkanlığı da ileride obsesyona yol açabilir. Yaptığımız her davranışın aşırısı bize zarar verir. Eğer ki böyle düşünüp yaptığımız şeylerin mantığını sorgularsak bir süre sonra beynimiz bizi mantıklı olana yöneltecektir. Bu şekilde de psikolojik sağlığımızı korumuş oluruz.
Çocuklara bu virüsü nasıl anlatmalıyız?
Bu süreçten en çok etkilenen bireyler maalesef ki çocuklar. Özellikle ebeveynlerinin yoğun endişe ve kaygısı çocuklarda travma yaratacak boyutlarda olabiliyor. Unutmayalım ki çocuklarımız bizim davranışlarımızı benimser ve bizleri örnek alırlar. Bu yüzden çocuklarımıza sürekli olarak bu sürecin geçici olduğunu, bu virüsün özellikle onlar için hiç tehlikeli olmadığını sadece başkalarına zarar vermemek için evde olmaları gerektiğini anlatın. Onları asla korkutmayın aksine onları rahatlatın. Gerekirse bunu bir oyuna dönüştürerek, oyuncakları yardımıyla da ona anlatmayı tercih edebilirsiniz. Bazen çocuklara söylenen bir söz bile onlarda ciddi korkular yaratabilir ve bu bireyin ileride yaşayacağı bütün hayatını etkileyebilir. Unutmayalım ki çocuklarımız öğrenmeye her zaman açık bir bilgisayar gibidir, sizin istemeden bile olsa söylediğiniz her şeyi kaydederler ve bunları da kolay kolay unutmazlar. Onları korkutmadan, bu süreci eğlenceli bir hale getirerek anlatırsanız bu süreçten en az hasarla ayrılacaklardır.
Koronavirüsten en çok etkilenen kesim hem fizyolojik hem de psikolojik olarak 65 yaş ve üstü grup oldu. Bulaşıcılığı önlemek ve korumak adına 65 yaş üstü insanlara evden çıkma yasağının gelmesi ile birlikte sosyal medyada yaşlıları hedef alan, rencide edici tarzda uyarılarda bulunarak “yaşlıları korumaya çalışan” videolar yayınlanmaya başladı. Yaşlılarımızı nasıl sakinleştirebiliriz?
Bu gerçekten çok üzücü bir olay. Aslında Türk toplumu yaşlı insanlara saygıda ve sevgide asla kusur etmeyen bir toplum. Bunu da tamamen ilk zamanlarda bu durumla bu şekilde eğlenerek başa çıkabileceğini düşünen insanların düşüncesizce hareketleri olarak düşünüyorum. Kasıtlı yapıldıysa da tabii ki bu çok üzücü. Ama biz tabii ki olumlu yanından bakalım. Bu virüsün 65 yaş ve üstünü daha çok etkilemesindeki neden genellikle yine bir kronik rahatsızlıkla ya da bağışıklığın düşük olmasıyla bağdaşıyor. 65 yaş üstü bireylerin genellikle en az 1 ya da 2 kronik rahatsızlığı bulunuyor. Bu da virüse yakalanırsa onlar için bir risk anlamına geliyor. Bu yüzden onları korumak da bizim görevimiz. Tıpkı çocuklara yaklaşmamız gerektiği gibi bu sürecin geçici olduğunu ve önlemlere uyduğumuz takdirde bu virüsten korunabileceklerini onlara da güzelce anlatmamız gerekli.
Onlarla olabildiğince temastan uzak kalarak hatta bu süreç geçene kadar mümkünse görüşmemeye çalışarak onları sadece korumaya çalıştığımızı da onlara anlatmalıyız. Ama bu demek değil ki onları aramamak, sormamak aksine onları daha sık arayarak bir şeye ihtiyaçları olup olmadığını sormamız bu süreçte kendilerini çok daha iyi hissetmelerini sağlayacaktır. Dediğim gibi biz yaşlısına saygıda kusur etmeyen bir toplumuz ahlak yönümüz gerçekten çok kuvvetli bu yüzden bir ya da iki kişinin yaptıklarını bir topluma mal etmek çok yanlış olur. Ben birçok kişinin en çok 65 yaş üstü eşi, dostu ve akrabası için endişelendiğine de eminim.
Toplum olarak düşündüğümüzde toplumu derinden etkileyen bir olay ile karşı karşıyayız. Doğrulanmaya muhtaç bilgileri birçok kesim farklı amaçlarla dile getiriyor. Bu konuda toplum psikolojisi de zarar görüyor. Özellikle sosyal medya ve televizyon izledikçe sıkıntı daha da artıyor. Böyle bir durumu aşmak için neler önerirsiniz?
Özellikle sosyal medyada çok yararlı bilgiler bulunmasının yanı sıra yalan ve bilinçsiz haberde çok fazla var. Bu da dolayısıyla insanlarda kafa karışıklığına neden oluyor. Zaten endişe dolu olan bu süreçte insanlar duydukları şeylerden daha çok etkilenebiliyorlar. Bu okudukları, izledikleri ya da gördükleri bilgilerin sağlamasını yapmadıklarında da sıkıntı büyüyor. Bence bu süre zarfında sürekli haberleri takip etmek, sürekli aynı şeyle ilgili yayınlar izlemek insanların psikolojisi açısından iyi değil. Kişilerin olabildiğince etkilendikleri haberlerden ve sitelerden uzak durmaları gerekiyor. İnsan sürekli olumsuz ve negatif bir şeye maruz kaldığı zaman kendisini iyi hissetmesi de çok mümkün olmaz. Bu süreçte herkese tavsiyem, moral vereceğini düşündüğünüz şeyleri okumak, daha eğlenceli, hatta komik içerikler izleyerek negatif durumlardan uzak durmak. Bu sayede psikolojiniz bu durumdan daha az etkilenmiş olacak.
Sizin kitaplarınız da var. Okurlarımıza bu günlerde okuması için hangi kitabınızı önerirsiniz?
Aslında bu süreçte herkesin bir şekilde uzun zamandır okumak isteyip ama okumak için bir türlü zaman bulamadıkları kitapları raflardan indirmelerini tavsiye ederim. 3. kitabım henüz çıkmadı inşallah bu süreç geçtikten sonra çıkacak. Onun dışında “Düştüğünde Kalkarsan Hayat Güzeldir” isimli kitabım bu süreç için çok uygun bir kitap, içinde her bir kişinin uygulayabileceği tavsiyeler mevcut. Ayrıca “Süt Lekesi” kitabım da yine psikolojik bir roman, bir psikoloğun yaşadıklarını anlatıyor. Bence her iki kitabım da bu süreçte rahatlıkla, yorulmadan okunabilecek kitaplar.
Mesleğinizle ilgili gelecek planlarınızdan, projelerinizden bahseder misiniz?
Ben şu an kesinlikle hayatımın mesleğini yapmaktayım. Her anından keyif alarak ve günden güne hep üstüne bir şeyler katarak insanlara yardımcı olmak için çalışıyorum. Kitap yazmaya devam edeceğim çünkü bu alan benim için çok kıymetli. Ayrıca “Geçmiş Temizleme Terapisi” yapıyorum. Bu Türkiye’de sadece benim uyguladığım bir yöntem. Bu konuyla alakalı psikolog arkadaşlarıma da yetkinlik kazandırmak ve bu terapi yöntemini daha çok kişiye ulaştırma hedefim var. Ayrıca Adli Bilimler doktorası yapıyorum. İleride belki bu alanda da işler yapacağım. Bir de bir internet projesi üzerinde çalışıyoruz şu an. O da yapım aşamasında, bittikten sonra onun da çok ses getireceğini ve birçok kişiye yardımı dokunacağını düşünüyorum.
Ahlak kavramıyla ilgili neler söylemek istersiniz?
Türkiye ahlak algısı çok yüksek olan bir ülke. Bu konuda kendi ülkeme gerçekten hayranım. Diğer Dünya Ülkeleri arasında ahlak kavramına bu kadar önem veren ülkelerin sayısı çok fazla sayılmaz. Her ne kadar son zamanlarda bu değerlerin yozlaşması için uğraşan kişiler artmaya başlasa da bu bir ülkenin geneline mal edilemez. Toplumlardan ziyade ahlak, bir bireyin sahip olması gereken olmazsa olmaz değerlerin başında gelmektedir.
Küçük yaşlardan itibaren anne-babalarımız ahlak üzerine bizi yetiştirmeye başlarlar. Biz de temellerimizi bu çerçevede oluşturmaya başlarız. Dolayısıyla burada önemli bir nokta var, eğer ki kişi ailesinde ahlak olgusunu iyi benimsemiş ve kelime anlamını tam olarak anlayabilmeyi başarabilmişse diğer nesillere de o şekilde bir aktarımda bulunur. Toplumu da bireylerin oluşturduğunu düşünürsek burada bireylere çok iş düşmekte. Ama dediğim gibi ahlak olgusu bizim ülkemiz için önemli bir değer ve bunu korumak için bireyler üstüne düşen her şeyi yapmaya özen göstermeliler.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Bu süreçte aktif olarak çalışmaya devam eden her bir bireye öncelikle hem şahsım hem de ülkem adına minnettarım ve sonsuz teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Lütfen moralinizi yüksek tutmaya çalışın, bütün önlemleri almayı sakın ihmal etmeyin ve bu sürecin geçici olduğunu unutmayın. Bir de ben şu yönden bakıyorum, ne kadar korkulu, kaygılı ve endişe dolu bir süreç olsa da bu durum aslında bize çok şey kattı ve katmaya da devam edecek. Bu virüs etkisini kaybedip, eski hayatlarımıza döndüğümüz zaman birçok kişi hayatına çok farklı bir pencereden bakacak ve hayatlarında çok olumlu değişimler gerçekleşecek. Umut etmek ve gelecek güzel günleri hayal etmek, o günlere ulaşmanın teminatıdır. O yüzden umutsuzluğa kapılmayın ve bence bu süre çok da uzun sürmeyecek.
Hakan ERDEM