RÖPORTAJLAR:
hakaner6060@gmail.com
RÖPORTAJLAR
Osman Çakmak: “İki Bacağımda Vatana Feda Olsun”
10 yıl boyunca Ampute A Milli Takıma kaptanlık yapan ve göğsümüzü kabartan Gazi Osman Çakmak, filmlere konu olacak bir hikayeye sahip. Şırnak Şenova’da yol emniyeti görevini icra ettiği sırada mayına basarak bir bacağını kaybeden, diğer bacağını da Ampute A Milli Takımının başarısı için kullanan Osman Çakmak, “İki bacağım da vatana feda olsun” dedi. A Milli Takımın Teknik Direktörlüğüne getirilen Çakmak, Değer dergisine çok özel açıklamalarda bulundu.
Türkiye sizi tanıyor ama biz Osman Çakmak’ı sizden dinleyelim. Osman Çakmak kimdir?
Tokat, Zile, Narlıkışla köyünde doğdum. İçimdeki futbol aşkıyla 11 yaşında Tokat Zile’den İstanbul’a beden eğitimi öğretmenimin tavsiyeleri ile gidip, futbolcu olacağım diye karar verdim. Babam çiftçidir, annem ise ev hanımıdır. Babam yazın köyde kışın İstanbul’da çalışırdı. Tarım ile uğraşırlardı ancak bizim köyde tarıma uygun pek tarlamız yoktu. Ben küçükken TRT’de Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş maçlarını izlerken kendi kendime diyordum, “Bir gün bu orta sahada ben oynacağım.” diye.
Beden eğitimi öğretmenim beni çok severdi. Anahtar cümleyi o söyledi bana. “Sen çok yeteneklisin, inşallah sen de bir gün futbolcu olacaksın.” dedi. Ben de inşallah hocam dedim ve annemi ikna ettim. Biz 2 kız 4 erkek olmak üzere 6 kardeşiz. Ailem, Tokat, Zile, Narlıkışla köyünde yaşıyorlar. Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Yaramaz bir çocuktum. Hareketli ve çalışkan bir çocuktum. Benim 11 yaşında aklım erdi. Annem, sonradan anlatırdı, köyde hayvanlar ile uğraşırken hareketli ve çalışkan bir çocukmuşum. Komando olarak görev yaptınız. Askerliğe nasıl adım attınız? Ben futbol oynarken ufak bir sakatlığım oldu. Sakatlığın iyileşmesi için futbola mecburen ara vermek zorunda kaldım. Sakatlık boyunca kulüpten para alamıyordum ve 2 ağabeyim aynı anda askere gitmişlerdi. Ailemin geçinmesi için benim mutlaka çalışmam gerekiyordu. Ben de bu süreçte “ne yapabilirim?” diye düşündüm ve bir firma ile Rusya’ya çalışmaya gittim ve 7 ay kadar Rusya da çalıştım. Döndükten sonra tekrar futbola ve antrenmanlara başladım. Bir baktım askerlik dönemim gelmiş. Manisa Ulukışla da acemi birliğimi yaptım. Usta birliği için İstanbul Hasdal’a gittim. 450 kişilik askerler arasında komutanımız sordu: “Doğuya gitmek isteyen var mı?” diye. Hemen hemen hepimiz kabul ettik. Şırnak’a uçak biletlerimizi aldılar ve gittik. Şırnak’ta bölücü terör örgütüne karşı mücadele ettik. Komutanlarımız ile operasyonlar yaptık. Orada yol güvenliği için uygulamalara katıldık bölge halkının güvenliği için.
Gazilik şerefine nail olma anınızı anlatır mısınız?
Biz her şeyi önce vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü için yapıyorduk. Bir gün hava çok sisliydi, yukarıda termal kameralar görüntü alamıyordu. Biz de yol güvenliği almak için bir bölgeye intikal ediyorduk 20 kişilik bir grup ile. Havada çok yoğun sis vardı ve önümüzü zor görüyorduk. Grup halinde intikal ederken ben mayına bastım ve sol ayağımı burada kaybettim. Orada yaralanan arkadaşlarımızda oldu. Ancak ben sadece kendimden bahsedeyim. Ben mayına basmışım ancak fark etmedim. Komutanım bana: “Rahat ol oğlum seni oradan alacağız, ikinci bir mayın olabilir.” yerinden kıpırdama diyordu. Bana: “Botunun ipiyle turnike yap.” dedi. Komutanım botum yok, dedim. Çünkü ayağım kopmuştu ve botum yoktu. “Diğer botunun ipiyle turnike yap.” dedi ve ben bu şekilde turnike yaptım. Komutanım anons geçti. “Habercimiz Osman Çakmak mayına bastı, acil ambulans helikopter istiyorum.” dedi. Ambulans helikopter geldi ve bizi bölgeden çıkardı. Ben o ara ölümü düşünmedim. Sadece annemi düşündüm. Gözümün önüne annem geliyordu. Ameliyat masasında tir tir titriyordum. Komutanım bana dokundu ve o an ısındım, üşümem geçti. O an “Komutanım lütfen benim ayağımı kesmesinler, ben çok iyi futbol oynuyorum.” dedim. “Kesmeyecekler oğlum, merak etme, ne gerekiyorsa yapacaklar.” dedi bana. Ameliyat öncesi hatırladığım son şeyler bunlardı.
Bacağınızı kaybettiğinizi anladığınızda ne hissetiniz?
Bacağımı kaybettiğimi çok ilginç bir şekilde öğrendim. Ameliyat sonrası odada uyandım, kimse yoktu. Sağ ayağımı oynattım, hissediyordum. Sol ayağımı herhalde alçıya almışlardır, diye düşündüm. Nevresimi oynattım oynattım bir şey hissetmiyordum. Baktım ayak yok, ayağımın yerine yastık koymuşlardı. Tabii fark edince üzüldüm. Tamam, ödediğim bedeli vatan için ödedim, bunun bilincindeydim. Doktor bana o zaman protezi anlatıyor, sürekli bir şeyler söylüyor ancak benim algılarım tamamen kapalı. Ben o zaman annemin karşısına tek ayakla nasıl çıkarım, nasıl futbol oynarım? diye düşünüyorum. Biz bu arada Diyarbakır’dan Gülhane Askeri Tıp Akademisine geldik. Annem yanıma geldi, koridorda gördü, üzüldü tabii ama sonra “Herkes vatan için bir bedel ödüyor, sende bacağını verdin, vatan sağ olsun.” dedi.
Gazi olmak nasıl bir duygu?
Gazi olmak, şehitlikten sonra en büyük mertebedir. Bir de hayattayken bunu yaşayabiliyorsan bunu artıya çevirebiliyorsan senin için çok önemlidir. Devletimizin tüm kurumlarında ve halkımız arasında güzel bir saygınlığın var. Ayette geçiyor; şehitlik mertebesinden sonra en büyük mertebe gazilik mertebesidir. Biz bunun bilincindeyiz.
Bacağınızı kaybettikten sonra futbola geçiş süreci nasıl gerçekleşti?
Ülkemizde Ampute futbol yoktu. Sayın Cumhurbaşkanımız o zaman Başbakandı. Eski Genelkurmay Başkanımız Yaşar Büyükanıt ile Genelkurmay bünyesindeki gazilerimizi rehabilite etmesi anlamında Ampute futbol yapmalarını teşvik için bir çalışma yapılması anlamında ziyaret ettik. Dünyada Ampute futbol 80’li yıllara dayanıyordu. Türkiye’de Ampute futbol çalışmaları bu şekilde başladı. 2008 yılına kadar ben Tokat Zile’de olduğum için ve tedavilerim devam ettiği için katılamadım. Benim katılamadığım dönemlerde gazi arkadaşlarımız çok iyi temsil ettiler sağ olsunlar. Bir gün rahmetli Genelkurmay Başkanımız Yaşar Büyükanıt, bana neden Ampute futbol oynamadığımı sordu. Ben de “Tedavilerim devam ediyor.” dedim. “Bana bahane üretme senin özgeçmişinde yazıyor, oynaman gerekir.” gibi telkinde bulundu.
Ampute Milli Takıma nasıl katıldınız? Milli takımın bir araya gelme sürecini anlatır mısınız?
Ben Ampute takıma 2008 yılında başladım. Ara ara idmanlara gelip gidiyordum ancak tam olarak 2008 yılında başladım. Ampute takıma başladıktan sonra sürekli araştırmaya başladım; ‘daha iyisini nasıl yaparız’ diye. Çünkü gazi ve engelli arkadaşlarımızın temeli yoktu. Bir işin temeli çok önemlidir. 2009 yılında Ampute milli takıma seçildim. Milli takımda ağabeylik rolünü anlatıyordum arkadaşlara. Benim bakış açım çok farklıydı. Hocamıza söyledim, o zaman ki takım hocamıza. O bana o zaman “bir dur.” diyordu. Ben de “Duracak zaman yok ağabey.” dedim. Elin “Rus’u yapıyorsa, Özbekistanlısı yapıyorsa, Brezilyalısı yapıyorsa biz de daha iyisini yaparız.” dedim. “Bu güce sahibiz.” dedim. Bir gün Cumhurbaşkanımızı o zaman Başbakanken “Bizim böyle bir projemiz var, bize destek verir misiniz?” dedik ve Ampute Milli Takım bu şekilde tam olarak bir araya gelmiş oldu.
Ampute Milli Takım’da ilk çıktığınız maçta neler hissettiniz?
11 yaşında ne hissediyorsam aynısını hissettim. O gün Arjantin’de El Salvador maçına çıktım. Soyunma odasında hoca bizi motive etmek için taktik veriyor, ben sadece kafamı sallıyorum. Bir gün öncesinde çok iyi motive olduğum için kendimi hazır hissediyordum. İstiklal Marşını okurken ağlayarak okudum ve 2010 yılında ilk milli maçımın 5. dakikasında gol attım.
Kaptanlık görevini de aldınız. Şampiyonluk coşkusunu da yaşadınız. Örnek bir hikâyeniz var. İngiltere’yi ilk kez yendik. Neler söylemek istersiniz bu konuda?
Eleştiriye açık olacağız, çok çalışacağız. Doğru çalışacağız dedim takım arkadaşlarıma. Ben bir ağabey olarak arkadaşlarıma takım ruhunu yakalamayı başarmalarını istedim. Ben tek başıma şampiyon olmadım. Takım ruhunu yakalattım. 2014’te takım kaptanı oldum. Dünya ikincisi olduk. Ondan sonra dedim ki bu süreci çok iyi değerlendirmemiz lazım. 2017’de Avrupa Şampiyonası var. Sağ olsun devlet büyüklerimiz bize çok destek verdiler. Sayın Cumhurbaşkanı bu sürecin en büyük destekçisi oldu. Bizi benimsedi bize değer verdi. İngilizlere karşı oynadık ve İngilizleri tarihimizde ilk kez yendik.
Orada Türk halkından helallik istemiştiniz ve birçok kişiyi duygulandıran bir durumdu. Nasıl geri dönüşler aldınız?
Son golü ben atmıştım. 2015 yılında da Mehmetçik Vakfının reklamını çekerken Şampiyonlar Liginde bir gol atmıştım. Osman attı şampiyonluk geldi. Tüm halkımız gelsin istedik. Çünkü halkımız çok istiyordu bizi izlemeyi. Türkiye bedensel engellilerin düzenlemiş olduğu şampiyonada İngilizlere karşı attığım golde Türk halkı sosyal medyada paylaşımlarda “Sol ayağını bu vatan için feda eden Osman Çakmak, sağ ayağı ile de İngilizleri sahaya gömdü.” dedi. Çok güzel bir atmosfer vardı. Çok güzel bir coşku vardı. Hemen peşinde 2018 Dünya Kupasının olması konsantrasyonumuzun artmasını sağladı. Türk halkı bizi bağrına bastı. Sonra Dünya kupasına gittik. Kenya’yı 4-1 mağlup ettik. Liberya maça çıkmadı, hükmen 3-0 galip geldik. Çekindiler ve çıkmadılar oynamaya. Amerika ile olan karşılaşmayı 5-1 yendik. İrlanda ile yaptığımız karşılaşmayı 4-0 kazandık. Son dünya şampiyonu Rusya ile olan karşılaşmayı 5-1 yendik. Ev sahibi Meksika’yı 4-0 yendik. Biz Brezilya’yı beklerken Angola Brezilya’yı penaltılarda eledi. Angola ile karşılaştık. Biz de iyi konsantre olduk. Ancak bütün çabalara rağmen gol olmadı. Uzatmalara gitti yine gol olmadı. Penaltılara gittik. Bizim arkadaşlar bütün penaltıları gole çevirdi ancak bizim kaleci de tüm penaltıları yedi. Son atışta bizim penaltıyı gole çevirmemiz gerekiyordu ki penaltılar uzasın. Ancak ben gole çeviremedim, olmadı. Ben de “Üzerimde Türk halkının forması var ve ben bahanelere sığınamam, bütün suç benim.” dedim. “Türk halkından özür diliyorum. Hakkını bana helal etsinler.” dedim. “Biz inançlı insanlarız.” dedim. “Allah bize taşıyabileceğimiz kadar yük verir.” dedim. Benim oradaki durumumu gören halkımız bana “Asıl sen bize hakkını helal et.” diye birçok geri dönüşte bulundu. “Sen bize bir ayağını feda ettin, asıl sen bize hakkını helal et.” şeklindeki geri dönüşleri bizi oldukça mutlu etti.
Şu an Ampute Milli Takımının hocasısınız. Oyuncu ile hocalık arasındaki farklar nelerdir?
Ben hiçbir sıkıntı yaşamam. Ben bugüne kadar sahada mücadele ettim. Arkadaş olarak, kardeş olarak mücadele ettiğim arkadaşların başına hoca olarak geldim. Ben otorite koymam, ben sadece çalışanla yola devam etmeyi severim. Birinci kampı 30 Ağustosta yaptım biliyorsunuz. Zafer Bayramı kampımızı da Antalya’da yaptık ve Polonya’da da 3 hazırlık maçı yaptık. 2 galibiyet ve 1 beraberlik aldık. Sonuç olarak şunu gördüm. Bendeki heyecan ve coşkuyu kenardan çok iyi vermiş olacağım ki rakibe top göstermediler.
Artık yeni bir enerjiyle mücadele etmeye başladık. Sağ olsun, Uğur hocamla bu konuyla ilgili devamlı istişare yapıyoruz. Yüzde 40’lık yetkimiz 100’de 100’e çıktı. Yüzde 40’dı kaptanlıktaki yetkim. Şimdi tamamen sorumlulukta benim yetki de benim. Bana bu yetkiyi veren devlet büyüklerimizi mahcup etmeyeceğim. Tüm Ampute’deki arkadaşlara söylüyorum benden tek bir şey isteyin, adalet. Adaletli bir şekilde kim formayı hak ederse ben formayı ona vereceğim, yaş fark etmez. 50 yaşında hak ediyorsa formayı ona vereceğim, 15 yaşında formayı hak ediyorsa ben formayı ona vereceğim. Çünkü futbol ayrı bir şey önce takım olmamız lazım. Takım ruhunu yakalarsak başarı kesinlikle kaçınılmaz olur. Takım sporlarında takım olursan başarıyı yakalarsın. Takım ruhu yoktu ama oluşturmaya çalışılıyordu. Yetkimiz belirli bir yere kadardı şimdi tamamen ruh var. Ampute futbolunda milli takımdayım. Her maçta banko oynamışım, notlar almıştım. Her maçta bu şampiyonada şu hatayı yaptık, bu şampiyonada bu hatayı yaptık diye notlar alırım. Söz uçar, yazı baki kalır derler gerçekten de öyle. Şimdi bu notlar bize yol gösteriyor. Çünkü hatalardan ders çıkarmak ona göre yol belirlemek çok önemlidir.
Peki, Milli Takımımızın sizinle ulaşmak istediği hedefler nelerdir?
Türk halkına bir borcumuz var. Helallik istemiştik Dünya kupasında. Ama önce bir Avrupa Şampiyonası var. 2020 Avrupa Şampiyonası Polonya’da düzenlenecek. Bizim engelli sayımız artmadı, biz engelli sayısını arttırmadık, çok güzel projelerle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının engellilere yardımı, Spor Bakanlığımızın bize verdiği yetki Cumhurbaşkanımızın hem engelliler gününde hem de gaziler gününde onları külliyeye davet etmesi bu engellilerimizin sosyal sorumluluk projelerinin ufkunu açtı. Şimdi lisanslı futbolcu sayısı 3500’e ulaştı. Avrupa Şampiyonasında Avrupa’da ülke sayısını da arttırdık, 16 ülke oldu. Önceden 12 ülkeyle mücadele ediyorduk, Avrupa’da da parolam aynı. 2014’te milli takım kaptanı oldum, proje yaptım, “Ampute futbolu Avrupa’da Türkiye’den sorulacak.” diye. Sayın Cumhurbaşkanım dedim, o zaman Başbakandı. Önce Polonya’da Avrupa Şampiyonu olacağız ve sonra finale çıkacağız dedim. Final maçını hesapladım, 5 Kasıma denk geliyor. 5 Kasım da benim mayına bastığım tarih. Şimdi de hesapladım 19 Eylül Gaziler Gününe denk geliyor. Şehit ailelerimize ve gazilerimize 19 Eylül Gaziler Gününde verebileceğimiz en büyük hediye Avrupa Şampiyonasında kupayı kaldırmak olur.
İleriye yönelik projeleriniz var mı?
Var tabii ki. Ampute futbolunu tesisleştirmek öncelikli hedeflerimizden. Ampute Süper Ligi 10 takımdan oluşuyordu. Şu an 32 takıma ulaştık. Biraz yabancı sayısı serbest gibi bir şey oldu, onu düşüreceğiz. Allah nasip ederse tabii kademeli olarak düşüreceğiz. Diyarbakır’daki, Ankara’daki, İstanbul’daki her engelliye tatlı bir dokunuş yapacağız. Branş fark etmez, “Bir Engelde Sen Kaldır.” kampanyası yapıp, her engelliye dokunacağız. Federasyonumuzda 22 branş var. Hangi branşa uygunsa tarama yapacağız, ona yönlendireceğiz.
Türkiye genelinde konferanslar verdiğinizi biliyoruz. Ceza infaz kurumlarında personelimizle ve hükümlü- tutuklularla bir konferansta buluşmak ister misiniz?
Neden vermeyelim? Diyoruz ya her yere tatlı bir dokunuş yapacağız. Biz oraya da tatlı bir dokunuş yapacağız, gittiğimizde çok saygı duyuyorlar. Biz de o saygıdan dolayı var olan bir şeyi anlatıyoruz, ekstra bir şey anlatmıyoruz. Biz insanları güldürmek için bir şey anlatmıyoruz. Hayatta başımıza gelebilecek bir engelin engel olmadığını anlatıyoruz. O da o coşku o heyecanla; “Osman Çakmak ve arkadaşları yaptıysa ben de yapabilirim, ben de olumlu düşünebilirim.” diyor.
Dergimiz hakkındaki görüşlerinizi aktarır mısınız?
Vallaha dergimizde bu sayıda orta sayfayı açtığımda milli takımımız asker selamıyla duruyor. İlk olarak Türkiye’de bu selamı Bülent Uygun hocam vermiştir Türkiye’de, ondan sonra da ben verdim daha sonra da Ampute Milli Takımı olarak verdik. Avrupa Şampiyonasında tabii kurallar var. Hakem sordu, benim İngilizcem çok iyi değildir, “Neden asker selamı veriyorsunuz?” dedi. “Biz bu vatana her türlü şartlarda askeriz, selamıyla duruş yapıyoruz.” diye cevap verdim. Kötü bir anlama çekmesinler diye bizi tribünde desteklemeye gelenlere asker selamı veriyoruz. Değer dergisinde bu selamı görmek beni mutlu etti. Tüm yapılan faaliyetlere saygı duyuyorum. Spor ülkede, dil dünyada birleştirici bir güçtür. İstersen başarabilirsin sloganıyla sen istersen olur, benim ne istediğim önemli değil. 20 yaşında ölüp de 60 yaşında mezara girmeyelim. 20 yaşında Cenabı Allah’ımızın vermiş olduğu tüm sağlık, sıhhati kullanarak ülkene çok faydalı bir birey olabilirsin. Yani istediğin amaçlara yavaş yavaş gidersin, kimseye muhtaç olmadan, arayıp, araştırıp bir bakarsın o koltuktasın, o makamdasın. O makama geçtikten sonra da devletin ve milletin adına çok çalışman lazım.
Değer dergisi okurlarına, personelimize ve hükümlü tutuklulara neler söylemek istersiniz?
Hükümlü tutuklulara öncelikle geçmiş olsun diyorum. Talihsiz olaylardan dolayı da hükümlü oluyorlar gerçekten, bazen karşılaştığımızda çok pişman olduğunu söylüyorlar. Hainler hariç, terörle mücadelede ülkesine, vatanına, milletine ihanet edenler hariç diyorum parantez içerisinde. Diğer arkadaşlara çok geçmiş olsun diyorum. Hayatta asla olumsuz düşünmesinler, kader vardır. Kadere inanmak lazım bu da kaderdir, bir imtihandır. Şükredelim, ibadetimizi yapalım, inşallah her zorluğun rahatlığı vardır. Hz. Yusuf kuyuya düştüğünde “Neden ben kuyudayım?” diye soruyor, önce zorlukları yaşayacaksın ki geldiğin makamın kıymetini bilesin. Personelimize şunu söylemek istiyorum. Gerçekten zor şartlarda çalışıyorlar. Sabır gerektiren bir iş yapıyorlar. Allah onların da yardımcısı olsun.
Röportaj: Hakan ERDEM