RÖPORTAJLAR:
hakaner6060@gmail.com
RÖPORTAJLAR
Dönemin sevilen başrol oyuncularından Oktay Kaynarca, ''Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz'' dizisinde Hızır karakteriyle milyonların gönlünde taht kurmaya devam ediyor.
Dönemin sevilen başrol oyuncularından Oktay Kaynarca, ''Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz'' dizisinde Hızır karakteriyle milyonların gönlünde taht kurmaya devam ediyor. Senaristliğini Raci Şaşmaz ve Bahadır Özdener’in yaptığı dizi reyting rekorları kırıyor. Kaynarca ile hayat hikayesinden oyunculuğa, dizilerinden setlere, değerlerden ceza infaz kurumlarına kadar birçok konuda konuştuk. Uzun süredir röportaj vermeyen Oktay Kaynarca, Gazeteci Hakan Erdem'ê konuştu.
Dizi oyunculuğu geçmişinizi herkes biliyor. Bize mesleğe nasıl başladığınızdan bahseder misiniz?
Ooo milâda git diyorsunuz yani (gülüyor). Lisede konservatuvara girmeye karar vermiştim. Sınavlara hazırlandım. Konservatuvardan önce de böyle çocuk oyunu gibi bir şeyler başlamıştı. Bundan sonra oyunculuğa dair hayatın içinde olmaya başladım. Ondan sonra da bu mesleğin içinde ne varsa oyunculuktan senaristliğe kadar her şeyi yaptım.
Aileden ya da çevrenizden teşvik eden biri oldu mu?
Hayır, kimse yoktu. Tam tersi benim alemin içerisinden böyle bir adamın çıkması çok şaşırtıcı zaten (gülüyor). Ben lise de çok kötü bir öğrenciydim. Üst üste iki sene kalınca atılıyorsun zaten. Ondan sonra bana dediler ki sen haydi bakalım çalışmayı öğren. Ben de bir araç fabrikasında elektrikçi olarak çalışmaya başladım. Daha sonra kendi kendime, ‘ben sevdiğim bir işi yapmalıyım’ dedim ve bu şekilde konservatuvara girmeye karar verdim.
Malatyalı mısınız? Elazığlı mı?
Hem Malatyalıyız hem Elazığlıyız. Her iki tarafı da küstürmemek lazım. Her iki tarafı da çok seviyorum. Ben şehir milliyetçisi değilimdir. Ben aslında Türkiyeliyim. Ben ülkemi severim. Ülkemin bayrağının dalgalandığı her yer benim için memleketimdir. Oradan adam çıkmaz, buradan adam çıkmaz gibi lafları da da hiç sevmem, sinir olurum. Her yerden adam çıkar. Evet, memleketim Malatya hatta soyadımızı Hekimhan da çıkan bir sudan alıyoruz.
Yeni diziniz Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz ile ilgili nasıl tepkiler alıyorsunuz? Dizinin izleyici açısından değeri sizi tatmin ediyor mu?
Çok güzel tepkiler alıyoruz. Biz bu diziye başlarken sadece erkeklerin izleyeceği formatta bir dizi olacak diye başlamadık. Yurt dışındaki örneklerini de göz önünde bulundurarak aynı zamanda kadınların da izleyeceği bir dizi olarak konuşmuştuk. Fakat biz bunu biraz abartmışız (gülüyor). İzleyenlerin %60’ını bayanlar oluşturuyor. Bu da beni çok sevindiriyor, çok hoşuma giden bir durum bu. Aileden biriymişiz gibi tepkiler alıyoruz sokakta. Reyting oranlarımıza baktığınızda görürsünüz. Diğer dizilerle karşılaştırdığınızda diğer diziler bizim aldığımız tepkiyi alabiliyor mu? Merak ediyorum. Mesela; sizinle bir anımı paylaşmak istiyorum. Trafikte öndeki bir araç durdu. İçinden bir adam eşiyle, kızıyla geldi ve bana sarıldı, fotoğraf çektirdi. Giderken bana dedi ki: “Allah yolunu açık etsin.” Bu durum artık bizleri kendi ailelerinden biri gibi gördüklerinin göstergesidir. Benim sokaktan gelme olmam da bunda etkili. Bir oyuncu için olmazsa olmazlardan biride sokağı bilmektir. Tabi yetenekli olmak da gerekiyor.
Dizide Ceza İnfaz Kurumlarında çekilen bölümler var. Orada olmak nasıl bir duygu, neler hissettiniz?
Ceza İnfaz Kurumu işleyiş kurallarını aşağı yukarı bilirim. Benim ceza infaz kurumunda olduğum sahneleri çekerken biz iki gün çalıştık zaten. Bu iki gün içerisinde o kadar büyük bir telaş vardı ki biz ceza infaz kurumunda olduğumuzu anlamadık açıkçası. Ama orada çok bol zaman var. “Zamanı öldürmek” diye bir kavram var, zamanı geçirmek diye bir kavram var. Allah kimseye yaşatmasın ama yaşayanlar içinde tavsiyem zamanı öldürmek ve geçirmek olarak bakmamak lazım. Bu zamanı spor yaparak, kitap okuyarak, dinleyerek, yazarak, çizerek geçirmek lazım diye düşünüyorum. Bunların hepsini hayatına katarak geçirmek lazım. Bunları yaptığımız zaman kendimizi daha iyi hissedebiliriz.
Dizide geçen diyaloglar çok komik olabiliyor. Özellikle Turgay Tanülkü ile olan sahnelerde felsefik konuşmalar sonucu sizin verdiğiniz cevaplar. Doğaçlama mı oluyor? Yoksa senaryoda var mı?
Aslında o senaryoda daha önce yazılıyor. Razi Şaşmaz ve ekibi çok güzel diyaloglar yazıyorlar. Biz oyuncular da bir şeyler katıyoruz. Senaristlerde buna açıklar sağ olsunlar. Bizim doğaçlama yaptığımız her şey kabul görüyor ve senaryonun içine kattılar. Yani birçok yerde doğaçlama da yapıyoruz ve gelen tepkilerde olumlu yönde bu konuda. Mesela; Şahin ağa rol esnasında ağır ağır ve kendi sesiyle konuşurken, “Ben bu ne dedim ya Kutadgu Bilig gibi, Dedem Korkut hikayeleri anlatıyor gibi konuşuyorsun” dedim. O konuşmalar öyle çıktı. Senaristler bu konuları yazarken oynayan karakteri de göz önüne alarak yazıyorlar konuyu ve önceden bildikleri için oyunculara tam olarak oturuyor senaryodaki diyaloglar. Başarı bence oradan geliyor. Bu kadar sert ve büyük bir dünyanın içinde bu diyaloglar olmalı tabi.
Dizi setlerinde güzel, komik olaylar çıkar. Sizin setinizde nasıl bir hava var?
Bizim setimizde asla anlaşmazlıklar olmaz. Bence bu tez konusu olmalı. Bir gün birisi ekip çalışmasını ele alırsa, “Eşkiya Hükümdar Olmaz” setine gelip görmeleri lazım aslında. Bizim setimizde; saygı, sevgi, özveri, anlayış, ekip ruhu ve sıcak bir ruh var. Biz bu ruhu ayakta tutabilmek için oyunculuk kadar emek veriyoruz. Mesela; sette teknik ekip çok çalışır, onlar çalışırken onlara moral olmak gerekiyor. Bizim setimizin başından beri en net kuralı başrol oyuncusu olsa bile setimizdeki çaycıya yüksek sesle konuşmaz. Bu ekip ruhunun bilincinden kaynaklanıyor. Bizim setimizde muhteşem bir hava var.
Deniz Seki’nin dizide rol almasıyla yorumlar yapıldı. Siz Deniz Seki’yle ilgili neler söylemek istersiniz?
Bu çok ilginç bir fikirdi. Bizimkiler bu konuyu açtığında bana çok ilginç geldi. Denize de ilginç geldi, gözleri parladı. Onun için çok önemliydi. Önce kendisiyle iletişime geçtim. Kendisine izin alacağımızı söyledik. Gerekli görüşmeler oldu. Sağ olsun yetkililer sıcak baktı. Hükümlüler adına güzel bir şey yapıldı. Çünkü biz içeriye umut sokmuştuk. İnsanların çokta ilgisini çekti bu durum. Demek ki umut her şeyi çözebiliyor havası yeterince etkin oldu. Biz oradan çıkarken mutluydu ama hüzünlüydü. Onunla birlikte birçok hükümlü-tutuklu ve ailesi de mutlu oldu. Bu konuda bize olumlu yönde tepkiler geldi. Daha farklı neler yapabiliriz diye düşündük bu konuda.
Malatyalı olmanıza rağmen rol aldığınız dizilerde Karadeniz ağzıyla konuşabiliyorsunuz. Hatta önceden bende sizi Karadenizli zannediyordum. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
İkisinde öyle oldu. Daha önceki dizi ve bu dizide oldu. Beni Karadenizli zannederler. Hatta bazıları bahse giriyor. Olur mu ya bizim köyden annesi felan diye. Benim için bir sorun yok zannetsinler. Mesela; ben Adanalı’da oynadım, Adanalı zannettiler. Bu oyunculukla alakalı bir durum. Demek ki rolümü hakkıyla yapabiliyorum bu onu gösteriyor.
Ceza İnfaz Kurumlarında gördüğünüz izlenimleri anlatır mısınız?
Personellerin hepsi çok eğitimli, saygılı ve pozitif adamlardı. Gayet eğitimliler, yapması gereken işleri iyi biliyorlar. Hatta ben uzun uzun sohbet etme imkanı buldum. Hepsi aslında işi yapan idealleri olan memur kardeşlerimiz. Bir de ceza infaz kurumları eskisi gibi bize filmlerde gösterildiği gibi pejmurde değil. Gayet hijyen, yaşam alanları organize edilmiş, herkesin kendi sporunu ve hobisini yapabileceği bir hale getirilmiş. Bunun yanında keşke olmasa ama bunun yolu ceza infaz kurumu açmak istemiyorsak okul açmalı ve eğitim vermeliyiz. Eğitimli insan da suç işliyor tabi ama eğitime her daim önem vererek sorunları azaltmaya çalışabiliriz.
Ceza infaz kurumlarında tiyatro kursları da var. Hükümlü-tutuklular da ilgi gösteriyor. Hatta tiyatroda rol alıyorlar. Sizin ceza infaz kurumu için bir projeniz olur mu?
Açıkçası biraz zor. Çünkü kendi hayatımız içinde kıpırdayacak zamanımız kalmadı. Hakikaten çok yoğunuz. O yoğunluk içerisinde böyle bir proje yapabiliriz dersek yalan olur; ama Turgay Tanülkü bize bu konuda öncülük yapıyor. Gidiyor, ziyaret ediyoruz. Onun yaptığı projelere katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Elimizden geldiğince katılmaya gayret ediyoruz.
Sizin hayatınızda önemli olan değerler nelerdir?
Aslında bunlar o kadar çok var ki. Biz hayatımızı bu değerler üzerine kuruyoruz. Yaşantımızı, karakterimizi bu değerler üzerine şekillendiriyoruz. Bunlardan bir tanesini söylersek diğerleri hep eksik kalır. Özellikle aile çok önemli bir kavramdır. Sağlam temeli atılmış ailelerin, sağlıklı ailelerin çocukları bu memleketi kurtaracaktır. Çok önemli bir kurum aile.
Değer dergimizin bu ay ki konusu Güven değeri, Güven değerinin aile ve çalışma hayatınızdaki yeri ve önemi nedir?
Benim bu değerle ilgili çok sevdiğim bir söz var. Benden daha önce başka birisi söyledi mi? Bilmiyorum ama: “Bir insana güvenebilmeniz ya da güvenip güvenmeyeceğinizi anlamanız için ona güvenmekten başka şansınız yoktur.” İşin temeline indiğinizde güvenilen insan olmak kadar değerli bir şey yok bence. Çok önemli bir kavram bu. Hiçbir şeyiniz olmasın güvenilen bir adam olun. Servet budur zaten başka servete ihtiyaç yok. Bu kadar nettir mesele.
Peki Güven değerini çevrenizde en çok kim hak ediyor?
Birçok insan var. Birini söylersem diğerine ayıp olur. Ben çok dost biriktirdim. Çok iyi dostlarım vardır. Evime giren, çıkan birlikte oturup kalktığım, birçok şeyi paylaştığım insana güveniyorum anlamına gelir. Özellikle kendi ülkemizde son yıllarda var olan güven problemi başımıza bela olan sorunlardan bir tanesi. İnsanların birbirine güvenmesini sağlayan projeler geliştirilmeli. Benim en sevdiğim sözlerden bir tanesi dokunduğun insana zarar vermek istemezsin. Bu da güveni getirir. Sana birinin dokunması ona güvenin anlamını ifade eder. Tokalaşmanın bile ilk çıktığı yer neresi bilir misiniz? Tokalaşmak tarihsel olarak şuradan geliyor. Herkes o zamanlar silahlı birbirini öldürebilecek pozisyonda. Karşılıklı iki insan ellerini uzatıp bak elimde bir şey yok bana güven anlamına gelir. Tokalaşmanın bile aslında tarihçesi güvenden gelir. Düşünsenize birisinin sizin için “güvenilmez adam” demesi ne kadar yıkıcı, yıpratıcı ve onur kırıcı bir şey. Ama “güvenilir adamdır” sözü bana göre her servetin üstündedir.
Günümüzde sizi neler üzüyor?
Ülkemizin içinden geçtiği durum çok can sıkıcı. Gerçekten çok önemli süreçlerden geçiyoruz. Allah hepimize yardım etsin. Özellikle ülkemize, devletimize, hükümetimize, milletimize... Bunu siyasi anlamda söylemiyorum. Biz bunları bugün söylemedik daha önceden de söyledik, 20 yaşında da söylüyorduk. Dışarıdan hiçbir devletin babasının hayrına ülkemizle ilişki kurduğu fikri düşüncemizde yoktu. Dış güçlerin planları bizim ülke olarak onların yararına bir şeyler yapmamız üzerine kuruluydu. Dış politikada güvenebileceğimiz neredeyse hiçbir ülke yok. Çok net bir şekilde artık su yüzeyine çıktı. Yani hepsi vardı ve biliniyorlardı ama saklanıyorlardı. Gördüğümüz gibi, “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” sözüne inanmaya başlayacağız. Türk derken, “Türkiye” anlamında söylüyorum, yanlış anlaşılmasın çünkü ben yurdumuzun içerisinde var olan bütün mezheplere, dinlere, ırklara, herkese saygı duyuyorum. Memleketimizin bu anlamda zengin olduğuna inanıyorum. Bir ülkenin üzerinde ne kadar farklı anlayış ve inanış varsa o ülkede o kadar zenginlik olduğunu düşünüyorum. Geçen gün arkadaşlarla da konuştuk. Ya biz ne kadar şanssız bir toplumuz, dedik. Hangi ülkenin başına gelmiştir bu yaşadığımız süreçler. Darbe girişimleri, ekonomik krizler, kaoslar... Bunların hepsini ömrümüz olduğu sürece biz de bizden öncekiler de yaşadı. Çok şükür ülkece dik durduk, onların bu girişimlerine rağmen yıkılmadık. Bu aynı zamanda şu sonucu gösteriyor. Demek ki bu memleketin bir mayası, altyapısı var. Mesela; açlıktan ölen kimse yoktur bizim memleketimizde. Bu da her zaman bir umudumuzun var olduğunu gösterir.
Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Son olarak personelimize ve hükümlü-tutuklulara neler söylemek istersiniz?
Ben personelinizle çalıştığım süre içerisinde gördüm ki hepsi gayet düzgün, ne yapacağını bilen, eğitimli, güleryüzlü, işini doğru dürüst yapan insanlar. Herkes kendi işini adam kayırmadan, menfaat gözetmeden yerine getiriyor. Hükümlü ve tutuklularımızı da Allah kurtarsın, Allah sabırlar versin. Onlara tavsiyem Nazım Hikmet’ten “Yaşamaya dair” adlı şiiri okusunlar. Kendilerini daha iyi hissedebilirler. Bence en doğru şeyleri Nazım usta söylemiş. Yaşımız 50’ye yakın daha da 18 sene olsun açılmasına demir kapının. Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız; insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla yani, duvarın ardındaki dışarıyla...
Röportaj: Hakan ERDEM
Fotoğraf: Kutup DALGAKIRANLAR