RÖPORTAJLAR:
hakaner6060@gmail.com
RÖPORTAJLAR
Onlar vatanı için gözünü kırpmadan canını vermek isterken gazilik şerefine erişen, Kıbrıs Barış Harekatı gazisi Mehmet Erdoğmuş
GAZİLER HAKAN ERDEM'E KONUŞTU
Onlar vatanı için gözünü kırpmadan canını vermek isterken gazilik şerefine erişen, Kıbrıs Barış Harekatı gazisi Mehmet Erdoğmuş ve Güneydoğu gazisi Muhterem Doğan. “Şehitlik nur Gazilik onurdur” diyen ve tekrar gazi olmak arzusunu dile getiren gazilerimizle vatan aşkıyla dolu bir röportaj yaptık. Türkiye Gaziler ve Şehit Aileleri Vakfında yaptığımız röportaj sizlerle...
Kendinizden bahseder misiniz? Gazi Muhterem Doğan kimdir?
Ben 1958 yılında Kırıkkale’nin Sulakyurt ilçesinde doğdum. Evliyim, ikisi kız biri erkek olmak üzere üç çocuğum var.
Askerlik görevini nerede yaptınız?
Askere 1979 yılında gittim. Acemi birliğimi 4 ay Amasya’da, usta birliğimi de Kars’ın Kağızman ilçesinde 16 ay toplam da 20 ay askerlik yaptım.
Gazilik şerefine nasıl ulaştınız? Bir daha olsa aynı şeyi yapar mısınız?
1982 yılında polislik sınavına girdim ve kazandım. Belli bir süre Ankara’da görev yaptım. O dönemin İçişleri Eski Bakanının korumalığını da yaptım. Daha sonra Arşiv Daire Başkanlığında çalışırken tayinim çıktı. Aslında çocuğumun sağlık durumundan dolayı gitmemem gerekiyordu ama bayrağımızın dalgalandığı her yerin benim vatanım olduğunu kabul ederek normal de Erzurum’a çıkan tayinimi dönemin emniyet müdürü ile konuşarak ailem ile birlikte sıcak memleket olan Diyarbakır’a istekte bulundum. 2 ay kadar terörle mücadelede, arşivde çalıştım. Daha sonra ihtiyaç olduğu söylenerek bizleri karakollara dağıttılar.
Diyarbakır merkez çarşı karakolunda görev yaparken sabah saat 07.15’de teröristlerin el bombası saldırısına uğradık. Orada ağır yaralı olarak ben ve benim yanımda bir polis arkadaşım vardı. Tabi sivillerde zarar görmüştü. Rus yapımı bir el bombası atmışlardı. Patlamadan sonra yere düştüm. Yanıma özel harekattan bir arkadaş geldi. Ona sordum ayağım kopmuş mu? diye. Beni ayağa kaldırdı. Ayağa kalktığımda söylediğim şey şuydu: “Öldüremediniz, bir ölür bin doğarız.” diye bağırdım. Şuurumu kaybetmedim. Yanıma gelen arkadaşa bomba atan teröristin gittiği yönü söyledim ve arkasından ateş etmesini söyledim. Daha sonradan öğrendim birisini etkisiz hale getirmişler diğeri ise dağa kaçmış. Biz millet olarak vatan dediğimiz zaman hangi fert canını vermez. Şüheda’nın ne demek olduğunu bilmeyen bir millet değiliz. Ben gazi oldum. Ama yeminle söylüyorum ben altmış yaşındayım görev verilsin buradan kalktığımla gider ve Allah'ın izniyle şehadet şerbetini içerim.
Gazi olmak nasıl bir duygu? Yaralandığınız esnada aklınıza ne geldi?
Gazilik ve Şehitlik Allah'ın katında olan makamlar. Şehidimiz de gazi olmadan şehit olmaz. Gazilik gerçekten onur verici, gurur verici bir duygu. Taşınması gereken bir duygu. Bunun karşısında da herkesin saygı duyması gereken bir duygu. Şehit ve gazi yakınlarının ailesi ne zaman üzülür biliyor musunuz? Şehitler ve gaziler unutulduğu zaman üzülürler. Bizi üzen bazı gelişmeler oluyor zaman zaman. Mesela; sokakta yürürken bize göğsümüzde taşıdığımız devlet övünç madalyasını nereden aldınız? diye soruyorlar. Bunlar da bizi üzüyor açıkçası.
15 Temmuz’da ülkemiz bir darbe girişimini başarıyla atlattı. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
15 Temmuz gerçekten ülkemize, milletimize, vatanımıza kurulmuş, satılmış vatan hainlerinin yapmış olduğu bir eylem. Oradaki vatandaşlarımızın vermiş olduğu en büyük tepkilerden birisi şuydu; benim vergisini verdiğim, maaşını ödediğim, devlet ve milletimizin uçaklarıyla bu vatan hainleri vatandaşı bombalıyor, halkı bombalıyor, meclisi bombalıyor. Buna dur demek lazım diyerek canını ortaya koyuyor. Başta da söylemiştim ülkemizde oynanan oyunların başka bir versiyonu bu. 15 Temmuz’da ne vardı biliyor musunuz? O dış güçlere ve alçaklara hizmet etmek vardı. Bu kabul edilemez bir şeydi. Allah razı olsun, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan büyük bir duruş sergiledi ve çok iyi yönetti. Allah korusun yönetilememiş olsaydı. Bu lanet insanlar yönetimi ele geçirecek olsalardı. Bizler Irak gibi Suriye gibi olurduk. Ama Allah'a binlerce şükürler olsun. Milletimiz çok basiretli davrandı birlik ve beraberlik içinde bu belayı yendik. Bir bütün halinde hareket edilmesi ve milletin de bu oyunun farkına varması çok çok önemliydi.
Bir gazi olarak en büyük hayaliniz nedir?
İnsan hayalsiz yaşamaz tabi. En büyük hayalim, Türkiye’deki gaziler ile şehit ailelerini tek çatı altında toplamak ve tek dilden kendimizi ifade edebilmek. Cumhurbaşkanımız da böyle bir girişimde bulunmuştu zaten.
Gazi dernekleri size yardımcı oldu mu? Bu derneklerde neler yapıyorsunuz?
Gazi dernekleri ve vakıfların asıl amaçları gazi ve şehit ailelerinin eksik olan ihtiyacı var mı, kanuni olarak hakkı var mı, hukuku var mı? bunları bilgilendirmek. Gerekirse bir araya getirip aynı çatı altında aynı havayı koklayarak birlikte yemek yemek. İstişare de bulunmak, çoluğuna çocuğuna sahip çıkmak. Bunun yanında bazı tabela kuruluşlarda var. Bu sahte tabela üzerinden şehit ve gazileri kullanan bu derneklerin üzerine gidilerek gerçek manada dernekçilik yapan vakıfların adının da karalanmasının önlenmesini talep ediyorum.
Gazilerin ne gibi sıkıntıları var?
Gazilerimiz de maddi olarak sıkıntı çok fazla yok. Bizim soyu tükenmekte olan kuşlar misali Kore gazilerimiz var. Bu insanların yaşı 88-90-92 civarında şu anda. Gerçekten bakıma muhtaç aldıkları para yetmeyecek durumdalar. Hakikaten ihtiyaçları var. Ben öneri şeklinde söylüyorum devletimiz büyük. Zaten sayıları çok az. Bir yerde rehabilite edilebilirler. Bir de Kıbrıs gazilerimiz var. Onlarda artık yaşlandılar, 60-65 yaşlarına geldiler ama madalyalarını alamadılar. Madalyalarını sağ iken göğüslerine takıp o gururu yaşamalarını ben bir kardeşleri olarak istiyorum.
Dergimizin Mart sayısında sizler yer alacaksınız. Okurlarımıza, Milletimize bir mesajınız var mı?
Öncelikle tutuklu/hükümlüleri Allah kurtarsın diyorum. Yani suç varsa cezası da var. Her şeyin bir karşılığı var elbette. Kıymetli personele ceza infaz kurumlarında çalışan her bir bireye, aşçısından infaz koruma memuruna kadar görevlerinde başarılar diliyorum. Son olarak şunu söylemek istiyorum: “Her şeysiz olunur, ancak vatansız olunmaz. Suriye’den gerekleşen göç dalgasından sınırdan geçerek Yunanistan topraklarına kadar gelen mülteciler arasından bir bayan kucağında bebeği ile Alman bir gazetecinin çelmesine maruz kalıyor. Ben bunu hatırlatmak istiyorum. Vatansız insanın ne durumda olabileceğini göstermek için. Vatan aşkı bambaşkadır. Aşk güzeldir karşılığı varsa, karşılıksız sevilir söz konusu vatansa.” diyerek sözlerime son veriyorum.
Bir diğer Gazimiz, Şehit evladı, Kıbrıs Gazisi Mehmet Erdoğmuş anlatıyor;
Ben Mehmet Erdoğmuş. Çankırı, Kurşunlu, Bereket köyünde 1954 yılında dünyaya geldim. Ben 6 yaşımdayken dört kardeşimle birlikte yetim kaldım. Babam Sarıkamış’ta şehit oldu. Yani şehit çocuğuyum. Ailem Çankırı’da 3 çocuğum var. İkisi oğlan biri kız.
Çocuklarınızdan polis olan ya da asker olan var mı?
Meslek olarak yapan yok. Çocuklarımın ikisi de askerliğini yaptılar. 3’er ay arayla askere gittiler. Aynı zamanda ikisi de askerdeydi. Biri 1977 diğeri ise 1978 doğumluydu o yüzden aynı zamanda askerdeydiler.
Peki nasıl bir duyguydu iki çocuğunuzun birden askerde olması?
Benim için en büyük onurdur. Gurur verici bir duygu. Ben bunu daima anlatırım. Biri Edirne’de diğeri Kars’ta çocuklarımın anası da Ankara’da yastaydı ama çok gurur verici bir duygu. Allah’a şükürler olsun sağlıklı, sıhhatli evlatlar verdi. Babam şehit bu vatan için ben kendim gazi olmuşum ve iki oğlumu da aynı zamanda askere göndermişim. Bu herkesin tadabileceği bir gurur değildir. Bu yüzden kendimi çok şanslı hissediyorum.
Babanızdan devam edelim. Babanızın nerede ve nasıl şehit olduğunu hatırlıyor musunuz?
Normalde babam askere 2-3 yıl geç gidiyor. Annemle 14 yaşında evleniyor. Askere gideceği zaman 4 çocuğu var. En büyükleri olarak ben, 6 yaşındaydım babam askere gittiğinde. En küçüğümüz ise henüz 6 aylıktı. Sarıkamış’ta askeri araçla kaza yapıyor. 1961 yılında şehit oluyor. Sarıkamış şehidi olarak karide orada. Annemden Allah razı olsun 22 yaşında dul kaldı ve bizi büyüttü.
Şehit haberini aldığımızı hatırlıyorum, hayvanları otlatmaktan geliyordum. Çocuklar köyde hep böyle işleri yapar. Köyün girişine geldiğimizde, “Mehmet baban ölmüş” dediler. Dünya başıma yıkıldı. Haberi aldığımda ikindi vaktiydi fakat benim için akşam olmuştu bu acı haberle birlikte. İnanın çok zor bir gündü o gün benim için. O günü asla unutamıyorum.
Kıbrıs Barış Harekatında gazi oldunuz. Peki gazi olduğunuz olay nasıl gerçekleşti?
Tabi ki, anlatayım hemen. Henüz 15 günlük askerken dediler Kıbrıs Barış Harekâtı başlayacak. O sırada Bolu’dan Eğirdir dağ ve komando okuluna dağıtımımız oldu. 4,5 aylık askerdim. Akçakoca’ya su eğitimine gidiyorduk yürüyerek. Komando olduğumuz için bir hayli yol yürümüştük. Daha sonra yorgun ve bitap bir halde geri döndük. Ayaklarımız botlardan dolayı kabarmıştı. Daha sonra reolar ile (askeri kamyon) yola çıktık. Ankara’dan haber geldi, geç kalıyoruz vakit dar diye. Bizim cephaneler reolar ile hızlı bir şekilde yol almıyor. Biz de cephaneyi tırlara yükledik. Bizi de yolcu otobüsüne bindirdiler. Silifke Taşucu’na hareket ettik. Orada bir gece konakladık. 20 Temmuz sabahı erkenden kalktık ve helikopterlerle adaya götürüldük. Saat 08:30’da adaya ayak basmıştık.
Beşparmak dağlarında 1023 rakımlı bir tepede çarpışırken sağ dizimden ve sol göğsümden yaralandım. O esnada kendi yaralarımı kendim sarmaya çalıştım. Uçaksavar mermisi kayaya çarptıktan sonra şarapnel parçası bana geldi. Şarapnel parçası tam el bombasının altındaydı, onu elimle aldım fakat çok sıcaktı yakıyordu, bu arada göğsümde yanıyordu. Tabi o an çok bir şey hissetmiyorsun. Hani hep şunu derler, şehit ve gazi mermi acısını hissetmez diye. Ben vurulduğum zaman bacağımda ve göğsümde ufak bir ses geldi tık diye. Sonra postalıma baktım içi kan dolmuş. Ayağımda bir sıcaklık hissettim, işte o zaman vurulduğumu anladım. Sonra harp paketi vardı bir de sargı bezi onları herkese dağıtmışlardı. Türkiye’deyken çantamıza koymuştuk bu harp paketini. Onu aldım yaralarımı kendim sardım. Komandolarda sıhhiye yoktur. O yüzden onu bize öğrettiler. İlk yardımı nasıl yapacağımızı falan hepsini biliyorduk. O yüzden kendi yaralarımı kendim sardım. Sonra göğsüme de mendilimle baskı uyguladım. Yaralandığım için yürüyemiyordum. Sürüne sürüne ilk yardıma vardım. Asıl müdahale orada yapıldı.
Beşparmak dağlarının tepesine çıkarılan o meşhur tank olayının nasıl gerçekleştiğini biliyor musunuz? Ya da gördünüz mü?
Ben Türkiye’ye geldikten sonra duydum bu olayı. Ben tankçı değildim, komandoydum. Ben harpten sonra duydum. 1992 yılında gezmeye gittim hatta iki üç kez gittim. Bizzat tankın yanına kadar çıktım. Tankın yeri benim vurulduğum yere 200 metre mesafedeydi. Biz savaş sırasında önden ilerlerken o tank ise aşırtmalı ateş ile bizim önümüzü açıyordu. Bize destek ateşi sağlıyordu. O tank ben yaralandıktan sonra keskin bir dönemeç var orayı dönmek için manevra yaparken paleti kopmuş. Tabi diğer tankların geçmesi içinde biraz itekliyorlar. Tank olayı budur. Aşağıdan yukarıya tırmanmış bir tank. Bu benzeri mucizevi olaylar oluyor gerçekten. Benim bizzat gördüğüm yaşadığım bir olayı anlatayım. Yaralanmadan önce yaşadığım bir olay. Mermi yağmur gibi üzerimizden geçiyor. Hatta ateşlerden dolayı orman yanıp kül oluyor. Kulağımın, başımın yanından geçen kurşun seslerini duyuyorum. 40 kişilik bir komando ekibiydik. Bir takım ama manga halindeydik. Açıldık gidiyoruz. Atılan kurşunlar ağaçları çıtır çıtır kırıyor.
O mermi yağmurunda bize kurşun değmiyor. Allah’ın hikmeti. Ben bunların hepsini yaşadım. Yani nasıl vurulmuyorum. Çıt diye bir ses geliyor önümdeki dal kırılıyor. Bir tanesi bize isabet etmiyor. İyice diplerine yaklaştık. El bombasının pimini çekip tepelerine atacak şekilde iyice altlarına yanaştık. Yüksek kayalıklardan sıçrayarak lav silahıyla ateş etmem gerekiyor. Bende lav silahı var. Sol tarafımda da astsubay vardı. Bu arada 8-10 grup kayalık var. Ateş etsen de isabet etmiyor. Ancak lav silahı atıp içerideki hedefi bu şekilde imha edebilirdik. Ben hedefi tutturamıyorum. Çünkü önümde çam ağacı vardı. Astsubayım Mehmet, lav silahını ateşle dedi, ben de komutanım hedefi tutturamıyorum, dedim. Sağa veya sola kaysam vurulacağımı biliyordum. O zaman lav silahını bana ver, dedi komutanım. Normalde lav silahları zırhlı araçları vurmak için kullanılır. Yakıcı bir gücü vardır. Lav silahını komutanıma vermek için kayanın arkasından adımımı atarken dizimden vuruldum. Bir adım daha attım ve göğsümden de vuruldum. Yine de sürünerek lav silahını komutanıma yetiştirdim. Lav silahını ateşledik. Orayı imha ettikten sonra vurulduğumu anlayabildim.
Peki gazi olmak nasıl bir duygu bize anlatır mısınız?
Gazi olmak ayrı bir duygu, şehit çocuğu olmak ayrı bir duygudur. Fakat bunların tarifi mümkün değil. Ben bunu gittiğim her yerde gururla ve övünerek anlatırım dilim döndüğünce. Şehitlik nurdur, Gazilik onurdur. Bizler onurlandırılmış kişileriz. Onurumuzla da yaşamak istiyoruz ve Allah bize bu onuru nasip etmiş. Bizim de onurumuzla toplumumuza fayda sağlamamız, hizmet etmemiz gerekir. Yaşadıklarımızı gururla gençlere anlatmamız gerekir. Benim gözümde gazilik budur. Onun için geleceğimiz olacak yeni nesillere bu gururumuzu aktarmamız gerekir. İşte o zaman değerli bir millet olduğumuzun farkında olurlar. Değerlerine sahip çıkarlar. Bu yaşananlar ve kahramanlıklar ilkokul kitaplarında yer almalıdır. Bizler maddi bir beklenti veya herhangi bir karşılık beklemiyoruz. Sadece yaşadıklarımızı gelecek nesillerle paylaşmak istiyoruz. Vatan savunmasının önemini bilmeleri açısından bu oldukça önemlidir.
Afrin’deki gazilerimizle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle Afrin’deki çatışmalarda şehit olan askerlerimize Allah rahmet eylesin. Allah kimseyi vatansız bırakmasın. Ben Kıbrıs’taki Rumların orada yaşayan Türklere ne çektirdiklerini bizzat gördüğüm için bu acının ne kadar büyük olduğunu anlayabiliyorum. Afrin’i televizyonda gördüğüm zaman dayanamıyorum ve ağlamaya başlıyorum.
Az önce Muhterem arkadaşım bahsetti. Biz insanoğlu doyumsuz canlılarız. Yok devlet şunu verseydi yok bunu verseydi, demek yerine buna da şükürler olsun dememiz gerekir. Allah devletimize zeval vermesin. İnsanoğlunu büyük bir hazinenin ortasına da koysan daha fazlasını ister.
En büyük hayaliniz nedir?
Biz onurlu kişiler olarak, madalyalarımızın bir an önce verilmesini istiyoruz. Kıbrıs gazileri olarak bu bizim en büyük hayalimizdir. Birçok arkadaşımız madalyalarını almadan vefat etti. Biz de vefat etmeden önce madalyalarımızı almak istiyoruz. Benim tek arzum budur. Biz bugün 1974 yılındaki heyecanı hala yaşamaktayız.
Dergimizi incelediniz. Dergimiz hakkında neler söylemek istersiniz?
Evet, derginizi inceledim. Gerçekten çok güzel ve faydalı konuları ele almışsınız. Bize de böyle bir derginin içerisinde yer verdiğiniz için kendimi şanslı hissediyorum. Eğer gelecek nesillere bu dergide bir şeyler anlatabildiysek ve yaşadıklarımızı paylaşabildiysek bu bizim için en büyük onurdur.
Son olarak, personelimize hükümlü/tutuklulara ve dergi okurlarına iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Adalet personeli olarak göstermiş olduğunuz ilgi ve alakadan dolayı çok teşekkür ederiz. Biz gazilerin böyle bir dergide yer almasını sağladığınız için size ve ekibinize çok teşekkür ederim. Allah yolunuzu açık etsin. Bizler hep bir bütünüz. Şehidiyle, gazisiyle, çalışan memuruyla ve kader mahkûmlarıyla bir bütünüz. Bizim tek bir isteğimiz var. Yaşayan bir tarih olarak unutulmak istemiyoruz.
Röportaj: Hakan ERDEM
Fotoğraf: Cesim ŞEKER