RÖPORTAJLAR:
hakaner6060@gmail.com
RÖPORTAJLAR
"“Değer, insanların iç huzurunu sağlayan, moral kaynağı olan bir dergi”
Dergimizin Ocak sayısında Show Tv stüdyolarında Zahide Yetiş’in konuğu olduk. Dergimize yakın ilgi gösteren Yetiş:“Değer dergisinde insanların iç huzurunun, dengesinin sağlanması için çok güzel bilgiler var. Çok güzel bir hizmet yapıyorsunuz, bu gerçek bir hizmet. Bu derginin hükümlü-tutuklulara ulaşması, moral kaynağı olması, dış dünyaya açılan bir kapı olması bence yapabileceğiniz en güzel çalışma o yüzden buraya kadar gelen sizi, dergi yetkililerini ve Adalet Bakanlığını yürekten tebrik ediyorum. Bu anlamda üzerimize düşen bir şey olursa yapmaya hazırız.” dedi. Değer dolu röportaj sizlerle…
Zahide Yetiş kimdir, kendinizden bahseder misiniz?
İyi niyetli, iyi yürekli, iyi olmaya çalışan, hayatı seven, oğluyla, kocasıyla evinde, işinde ailesiyle birlikte olan; bol bol dua eden, dualarının kabul olduğunu görüp çok mutlu olan ve hep şükreden birisiyim.
Aslen nerelisiniz?
O biraz karışık, Kütahyalıyım. Daha doğrusu Şaphaneliyim. Baba tarafından ama tabii Şaphaneli olunca baba, gerçek memlekette orası oluyor. Ama aslen İzmirliyim. İzmir’de büyüdüm, Viyana’da doğdum. Bir taraftan göçmenlik var annemden gelen. Çok seviyorum memleketimi, yurdumu. Çok sordular bana: “Çocuğunuzu Amerika’da mı doğuracaksınız?” diye ama ben asla dedim. Memleketimde doğurdum. Şimdi 17 aylık oldu. Sadece Paris’te evlendim, o da eşimin de oraya ilgisinin olmasındandı.
Nasıl bir ailede yetiştiniz? Çocukluğunuzda arzu ettiğiniz mesleği mi yapıyorsunuz?
Aslında zor bir ailede yetiştim. Anne baba ayrıydı ve bir de benim zamanımda anne baba ayrılığı yoktu. Sınıfta bir ben vardım ama farklılıkların olumlu sonuçlar doğurabileceğini öğrendim. Aynı zamanda zorlukla büyüyünce insan, zorluklarla baş edince otomatik olarak kendinizi alıştırıyorsunuz ve insanlara gözünüzün yaşının akmadığını gösteriyorsunuz. Dolayısıyla daha da güçleniyorsunuz.
Bu arada annem de babam da iyi insanlardı. Asla onların kavgalarına, kötü bir sözlerine şahitlik etmedim ve benim babaannem gibi çok güçlü bir koruyucum vardı, iyi ki vardı. O baktı, büyüttü beni ve ben büyüklerin büyüttüğü çocukların yani anne baba ve dede eli değmiş çocukların ne bileyim daha güçlü olduklarını düşünüyorum ve inanıyorum. İlk zorluğum hayatımda buydu ama her zorlukla mücadele etmeyi de küçükken öğrendim. Babaannem çok güçlü bir kadındı, anneannem de çok akıllı bir kadındı ve her ikisi de beni müthiş bir sevgiyle, ilgiyle büyüttü. Babam ile aramızda çok büyük bir hasret vardı. Babam hep Avusturya’daydı. Uzun bir süre hasret kaldım ama dediğim gibi hayatımda yaşadığım her kötülüğe, zorluğa karşı koymayı o zaman öğrendim.
Hayal ettiğiniz yerde misiniz?
Aslında hayalim farklıydı. Ben araba tamircisi olmak istiyordum; çünkü mekaniği çok seviyordum. Bir de babamın Amerikan arabası vardı ve onunla devamlı uğraşırdı. Bizim hayatımızda hep arabayı tamir etmek için sanayide geçerdi. Sanayide büyüdüm. Bayılırdım bir sıkıntı olduğunda buji değiştirmesinden, lastik değiştirmesinden, elimin geldiği, dilimin döndüğü kadarıyla motorundan, yağ değişimine her şeyi bilmek, öğrenmek isterdim ve gerçekten araba tamircisi olmak istiyordum. Hala da vardır içimde ama hayat sizi sizin hayal ettiğinizin dışına da getirip götürebiliyor. Asıl önemli olan yeteneğiniz ölçüsünde yapabildiğiniz işi yapabilmenizdir. Çünkü bu müthiş bir mutluluk veriyor. Bunun para ile de ilgisi yok. Sevdiğiniz bir işi yapabiliyorsanız, bir şekilde para kazanabiliyorsunuz. Ama bunun yanı sıra doğru işle özdeşleşirseniz eğer farkında olmadan yeteneğiniz de ortaya çıkıyor.
Mutlu oluyorsunuz, mutlu oldukça daha çok çalışıyorsunuz, daha çok çalıştıkça daha iyi yerlere geliyorsunuz. Tabii iyi insanlarla tanışmak önemli, torpilden bahsetmiyorum asla, sizi doğru yönlendirecek, kalbi temiz insanlarla tanışmak. Ben bu konuda çok şanslıyım ve şükürler olsun ki hayat beni istediğim yere getirdi. Ama bu istediğim yer hiç bitmiyor. En büyük isteğim anne olabilmekti, anne olamamıştım hatta olmayacağını düşündüğüm bir sırada Allah anneliği de nasip etti. Annelik bana ün verdi, şöhret verdi, tanınılırlık verdi, iş verdi.
Televizyon sektörüne girişiniz nasıl oldu?
Ona da babam vesile oldu. İlkokula giderken babam evde kamera ile beni bekliyordu. O zamanlar profesyonel kamera yoktu ama onda elektronik merakı vardı, benim bu anlamda çok daha rahat etmemi sağladı. İlk kamera karşısına geçişim babamın kamerasıydı, çok rahat konuştum, çok güzel anlattım. Babam aslında farkında olmadan benim mesleğime yardım ediyormuş. Fakat o sıralarda beni görseydiniz asla televizyoncu olacak demezdiniz. Sınıfın en tombiği en tembeli en yaramazı bendim. Ama şükürler olsun hayat başka başka yerlere getirdi.
Sonra lisedeyken kolejde okudum.Lisenin en büyük avantajı çok fazla faaldim çok fazla sosyal aktivitelere katıldım. Güzel konuşma yarışmaları ve farklı aktivitelere katıldım. Böyle olunca hem özgüveniniz yerine geliyor, hem de kendinizi geliştiriyorsunuz. Lisedeki bilgilerim aklımda değil ama bu yaptığım şeyler müthiş bir özgüven oluşturdu. Sahneye ilk defa ilkokulda çıktım. O yüzden çocuklarınızı ne yaparsanız yapın sosyalleştirin, özgüvenli olsunlar ve gücü hissetsinler, bunu bilsinler. Konuşmaktan utanan, çekinen, sıkılgan bir tip olabilirsiniz, bunu yenmek için ayna karşısında çalışın, konuşun, kendi kendinize, yalnızken sonra gücünüzü keşfedin, özdeşleştirip yaşamınıza katın, her yerde her şekilde.
İlk yayınınızı hatırlıyor musunuz, ilk programınızda neler hissettiniz?
Ben radyo ile başladım. Radyoya da bir arkadaşım beni çağırdı. Onun işe girişi için ben gitmiştim, bir baktım beni işe almışlar. “İster misiniz, düşünür müsünüz?” dediler. Ben de bayıla bayıla dedim. O zamanlar lisedeydik. Tabii şimdi ki gibi değildi. Bütün mixlerin başında akşama kadar biz duruyorduk. Sabah 7’de haberlerle başlıyordum, 1’de sevgi hattını yapıp bırakıyordum. Bütün yayını ve bütün elektronik kısmını biz götürüyorduk. O zaman benim için çok keyifliydi, o zamanlar yayınıma ilk önce haberleri okuyarak başladım. Sabah olduğu için 7 haberleri ile başladım. Şöyle bir şeye inanıyorum. Neyi düşünüyorsanız neyi yaşıyorsanız yüreğinizde, içinizde ne varsa onu konuşursunuz bu gerçektir ve bu insanların hayatına geçer. Ben bunu hep yaptım. İyi hissediyorsam iyi yaparım zaten onu insanlarda gördü. Mesela şu anda röportajı yaparken bana hepiniz o kadar dikkatle bakıyorsunuz ki çok hızlı konuşmama, bir sürü şey anlatmama rağmen kimse kopmadı.
Gündüz kuşağı programını sunuyorsunuz, başınızın sırrını neye bağlıyorsunuz?
Bu bir sır değil aslında. Herkes hayatında mutlaka bir şeyi başarmıştır. Sadece o başarıyı küçük görüp onu atlamıştır. Mutlaka bir şeyleri başarıyoruz, en büyük başarımız nedir, size söyleyeyim mi? Yürümek çok büyük bir başarı biliyor musunuz? Bak buradaki herkes bunu başarmış, başardığımız bir şeyler var eğer bu başarıyı siz görüp, hayatınızda yakalayıp, onun üzerine giderseniz bir şeyi çok iyi yapıyor olmanız gerekir. Biri çok iyi konuşur, biri çok iyi yemek yapar, biri çok iyi gözlemler, biri çok iyi düşünür. Yani mutlaka iyi yaptığınız bir şey var.
Aslında sizin vesilenizle biz ceza infaz kurumlarına gitmek isteriz yani gitmek isterim. Kader mahkûmu denilen bir olgu vardır. Gerçekten pek çok insanın başına gelebilir. Çekiniz olur, borcunuz olur ödeyemezsiniz, yanlış anlaşılırsınız, derdinizi anlatamazsınız, uzak yerler değil trafik kazası geçirebilirsiniz. Bunlar hepimizin başına gelebilecek şeyler. Eskiden kader mahkûmlarının mektupları okunurdu. O mektuplar yine gelse de okusam ben.
Programınızın içeriğini oluşturma kriterleriniz nelerdir?
Hayat bizi sürüklüyor, bir taslak oluşturuyoruz ve bir sürü bize mail geliyor yani ihbar hattımız çok iyi çalışıyor. Ekibimiz devamlı onun başında, günde en az 500 telefona cevap veriliyor, muhtemel 2000-3000 telefon geliyor her gün. Ulaşmaya çalışıyoruz ama hepsine dönemesek de geri dönüş yapmaya çalışıyoruz. Bir sürü şey çıkıyor mesela; size bir şey söyleyeyim buraya gelmeden önce pazarı gittim. Çok severim pazara gitmeyi, ben gerçek insanları pazarda bulabiliyorum. Size asla yalakalık yapmıyorlar, neyse onu söylüyorlar, “kızım seni çok seviyorum” deyip sarılan teyzeden ama bak bunu böyle yaptınız diyen nineme kadar hepsi orada ve ben insanlarla konuşmayı, geri dönüş almayı çok seviyorum.
Geçenlerde yine pazarda fotoğraf çektirmeye geldiler. Dedim ki, “kim çekecek fotoğrafı” “bilmem kim çekecek” dedi teyze. “Niye böyle durduk o zaman” dedim. “Bilmiyorum ki,” dedi. Yani bir sürü şey yaşıyoruz vesselam. Kendi orada bir şeyler satıyor, kocası orada kağıt topluyor, gelini bir kreşte temizlik görevlisi, oğlunun maalesef ayağı kesilmek zorundaymış. Bir anda fotoğraftan çıktık. Öyle hikaye bir anda gelirmiş ya doktorun ayağına, gerçekten orada öyle bir şey oldu. Kadına ben özellikle video çektim. Hangi hastanelere gittin, niye oğlunun ayağı kesilecek? Diye konuştuk. Aradan 1,5 ay geçti, telefonu karıştırırken teyzenin videosu geldi. Hemen bizim ekibe yönlendirdim. Hanımefendiyi buraya getirdik, oğlunun tetkiklerini tekrar yaptırdık, oğlunun ayağı kesilmekten kurtuldu.
Reyting hikâye, asıl reyting dışarda bizi gören, bize sarılan, çatapat geçip bir şey söyleyen insanlar. Bir fanus içinde yaşamıyorum, hayatı yaşıyorum, öyle ünlü olmakmış hiç umurumda değil. Nasıl olsa bir yere geldim, bu Allah’ın bir lütfu, iyi kullanmak lazım, değerlendirmek lazım.
Sizin diğer kadın kuşağı programlarından farkınız nedir?
Herkes farklı bir şey yapıyor, bizim dünyamızda sağlık var, biz programda dedikodu yapmıyoruz, kimsenin arkasından konuşmuyoruz, bu magazinsel bir şey değil, bizler gerçekten hayatın tam ortasındayız. Herkesin evine, mutfağına, sağlığına hizmet eden bir program yapıyoruz. Farkını bilmem ama ben her program bitiminde çok mutlu oluyorum. Çünkü güzel bir şey yapmanın keyfini yaşıyoruz bütün ekiple. Bu sadece benim için geçerli değil, ekip işidir. Biz aramızda kötü kalpli birisini barındırmayız. Buraya gelen herkes bizim misafirimizdir ve gerçekten iyilik yapmayı, onun daha çok mutlu olduğu kimselerle çalışmayı tercih ediyorum, bütün ekipte gerçekten böyledir.
Hayat felsefenizden bahseder misiniz?
Allah bana istediğim işi yapmamı sağladı, çevreme gerçekten iyi insanlar koydu, kötü insanlardan da uzak durma gücü verdi. En büyük korkularımdan biri, Allah paraya muhtaç etmesin, parasız da bırakmasın derim. Ama bunun için iyilik etme fırsatı verdi. Ne bilim kalp kırmamaya çalışıyorum. Farkında olmadan da yaptığım bir şey olursa hemen gidip, kalbini kazanmaya çalışırım. Benim sınadığım şey evlat oldu herhalde ama hiçbir şeyin garantisi yok, babam hep bunu söyler. Hala böyle iç sesimdir babam, aynı zamanda her şey değişebilir hayatta, bugün göklerde yarın yerlerde olabilirsiniz. Her şey değişken o yüzden hiçbir şey benim demeyeceksin, olduğun yeri hiçbir zaman tam benimsemeyeceksin, bana göre sadece şükredeceksin. Hayatın ve her anın tadını çıkaracaksın. Benim saatim 06.57’ye kuruludur. 7 benim uğurlu sayımdır bu arada 07.07 doğumlu olduğum için alarmımda hep şöyle yazar: “Uyan her anına şükret, yeni bir gün başlıyor, her anın tadını çıkar.” Bu mesajı kendim yazdım, kendim gaza geliyorum bir taraftan...
Daha önce röportaj yaptığımız Prof. Dr. Mustafa Karataş hocayla çalışmak nasıl?
Çok güzel, bir kere şunu söyleyeyim, Mustafa hocaya her şeyi sorabilirsiniz. Hocamı birebir gözlemleme şansım oluyor, ben asla yalan söylediğini görmedim. Hiçbir zaman ciddiyetinden ve aynı zamanda iyi niyetinden taviz verdiğini görmedim. O yüzden benim de hem bir hoca hem eğitmen hem de bir abi gibi gördüğüm ve son derece takdir ettiğim, söylediğine de çok inandığım son derece efendi birisidir.
Bu arada benim babaannem cami hocasıydı. Benim çocukluğum bir yandan cami bir yandan sanayide geçti ve onun da mesleğimde çok katkısı vardır. Hanımlara sohbetler yapardı, yukarıya bir yere çıkardı, bende oraya çıkardım o halimle sanki o değil de ben konuşuyormuşum gibi düşünürdüm, havaya girerdim. Sonradan bu gerçek oldu ve ben babaannemin duası ile burada olduğumu düşünüyorum. O zaman televizyoncu olsun diye bir vizyonu yoktu tabii aklına bile gelmezdi, muhtemelen hayırlı bir yere gitsin diyordu. Ama ben bu duayı duydum. Allah’ım diyor torunumun eli sıcak sudan soğuk suya değmesin, gelin olup da oralarda kötü iş yaptırmasınlar, üzmesinler, çok yormasınlar, oturtup süsleyip, püsleyip seyretsinler diyordu. Benim annemi, babaannem çok severdi, hala çok sever ve babaannem gelinini oturtup süsleyip, püsleyip seyrederdi, o kadar severdi gelinini. Bana da aynı şeyi diledi yani dediği oldu mu, oldu. Televizyonda süsleyip, püsleyip ,seyrediyorlar şimdi beni. O yüzden büyüklerin yaptığı dualar çok önemlidir. Kötü insanlardan uzak durun, hayatınızda sadece istediğiniz kişilerle iletişim kurabilmek, istediğiniz işi yapabilmek büyük bir lükstür.
Sizin ekranlarda beğendiğiniz kadın sunucu var mı?
Ekranda olan ve program yapma şansı bulan herkesin iyi bir sunucu olduğunu düşünmüyorum. Önemli olan ne iyi kızdı denmesidir. İşte bu nedenle bunu dedirtecek kişi yıllar yıllar sonra ekranda görünmese bile “bir Zahide Yetiş vardı, ne iyi bir kızdı” denilmesi bence en güzel şey. Çok sevdiğim dostlarım var, biri Müge Anlı. Mügeyle biz yıllardır dostuz. Biri de Zuhal Topal. Biz böyle ekranın üç yüzü çok iyi arkadaşız. Ben ATV’ye ilk başladığımda Müge bana çok destek oldu, ablalık yaptı. Onun o ilgisi ve sevgisi beni çok mutlu etti, çok rahatlattı, hiç bitmedi dostluğumuz. Zuhal ile de bizim eşlerimiz tanışıyor İzmir’den. Böyle üçlü bir arkadaş olduk. Demek ki bu sektörde de dostluk, arkadaşlık olabiliyormuş.
Dergimizle ilgili neler söylemek istersiniz?
Ben derginizi siz gelmeden önce inceledim. Bir kere çok kıymetli bilgiler bulunuyor. İnsanların iç huzurunun, dengesinin sağlanması için çok güzel bilgiler var. Çok güzel bir hizmet yapıyorsunuz, bu gerçek bir hizmet. İnsanlar hata yapabilirler. Hayatının tamamını tek bir hata ile bağlamamak gerekiyor. Yalnızlık çok ciddi bir sıkıntı ve aslında onlar yalnız olmadıklarını da görüyorlar ama geçecek asla morallerini bozmasınlar, herkesin başına gelebilir.
Bu derginin onlara ulaşması ve moral kaynağı olması, dış dünyaya açılan bir kapı olması bence yapabileceğiniz çok güzel bir çalışma o yüzden buraya kadar gelen sizi, dergi yetkililerini ve Adalet Bakanlığını yürekten tebrik ediyorum. Bu anlamda üzerimize düşen bir şey olursa yapmaya hazırız, bu insanların gözüne bakmak, uzaktan değil, yakınında olmak, yardımcı olmak, isterim.
Sizin hayatınızda önemli olan değerler nelerdir?
Dürüstlük ve doğruluktur. İnsanların küçük görülmesi, onlarla dalga geçilmesi, aşağılanması çok kötü bir durumdur. Küçükken bunlar benim başıma geldiği için özellikle duyarlı olduğum şeylerdir. Tombik ve şişman olduğum için sınıfın en tembeli olduğum yıllardı o zamanlar. Bir hayli dalga geçilen bir çocuktum ben. O yüzden ben insana insan gibi davranmak ve insana değer katmak için bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Ben bu açıdan Değer dergisini çok beğendim. Adı da muazzam ve insana değer katabilmek en önemli vasıf, bunu yapıyorsunuz ne güzel. Bizim de katkımız olursa ne mutlu bize…
Dergimiz okurlarına neler söylemek istersiniz?
Hayat bir gün o da bugün yani şu an. Hükümlü olan kardeşlerime söylüyorum, kendinizi kötü hissediyor olabilirsiniz ama bu geçecek siz bundan öncekine değil, bundan öncekinden ders alıp, bundan sonraki hayatınızı düşünün. O hayat sizin önünüzden daha kısa sürede geçecek. Bakın arkadaşlarınıza, çok uzun yıllar dediğiniz yılları orada geçirmiş insanlar da var. Ama bir şekilde topluma kaynaşmak için, tekrar ben buradayım demek için çıktığınız zaman lütfen buradaki kazanımlarınızı negatif olarak almayın, siz bir aynasınız, siz bunları yansıtmazsanız insanlar da yansıtmayacaktır.
Devlette bu anlamda destek veriyor, özellikle iş bulma konusunda, bunları lütfen iyi değerlendirin. Hiçbirimiz kötü insanlar değiliz, ben insanların içindeki kötülüğün büyük olmadığını, bunun çevre baskı sonucu ortaya çıktığını düşünüyorum. Hayat bundan sonra da sizin için iyi olacaktır. Kötü, negatif asla aklınıza bir şey getirmeyin, kötü olandan uzak durun, hayat devam ediyor bunu asla unutmayın.
Burada çalışan kardeşlerimiz var. İnfaz ve koruma memurlarımız var. Bu işleri birinin yapması lazım ve iyi ki siz yapıyorsunuz, eğer oradaysanız ve bu insanlara değer katıyorsanız, negatif algılamıyorsanız bu insanların hayatının dönüşümü size bağlı. Görevinizin ne kadar önemli olduğunu unutmayın ve bu yüzden siz de işinizde dikkat edin. Çünkü mutsuz olunan bir ortamda görev yapmak zorundasınız, bu kolay değil ama sizin koca gönlünüzle bu işi en güzel şekilde yapabileceğinize yürekten inanıyorum ve hepinize tek tek teşekkür ediyor, değerli personelinizi sevgiyle kucaklıyorum.
Röportaj: Hakan ERDEM
Fotoğraf: Cesim ŞEKER-Hayri TURHAL