RÖPORTAJLAR:
hakaner6060@gmail.com
RÖPORTAJLAR
Aydınlık gazetesine gazeteci Selenga Artar Yağcı’nın sorularını yanıtladığım bu röportajda; “Kadına Yönelik Şiddet ve Medya” kitabımın arka planını, medyada kullanılan dilin şiddeti nasıl normalleştirdiğini ve neden önce dili değiştirmemiz gerektiğini anlatıyorum. Dizilerden gündüz kuşağı programlarına, sosyal medyadan kamu otoritesinin sorumluluğuna kadar pek çok başlıkta; etik habercilik, medya okuryazarlığı, toplumsal duyarlılık ve “pasif izleyici” yerine “aktif izleyici” olmanın önemine kendi bakış açımdan değiniyorum.
Şiddeti Durdurmak mı, Seyretmek mi?
Gazeteci Yazar Hakan Erdem, “Kadına Yönelik Şiddet ve Medya” isimli yeni kitabında sebep ve sonuçlarıyla konuyu masaya yatırıyor. Bize de kitabı ciddiyetle okumak, irdelemek ve bizzat yazarından, bütün yönleri ve muhataplarıyla, çözüm odaklı bir röportaj haber yapmak görevi çıkıyor. Onu yapmaya çalışıyoruz.
SELENGA ARTAR YAĞCI
Kendi ajandamdan söyleyeyim, 2020 yılında bu sayfada yayımlanan ilk röportajımın başlığı “kadının medyada temsili” idi. O başlıkta “şiddet” kelimesini kullanmaktan, kadın, şiddet ve medya kelimelerini yan yana getirmekten özenle kaçınmıştım. Nerden bilebilirdim ki zaman içinde “kadına yönelik şiddet” ifadesini dilime pelesenk edecekmişim hatta KYŞ diye kodlayacakmışım!
KYŞ’nin medyada temsili, KYŞ’de medyanın sorumluluğu konularında bu kaçıncı yazım? KYŞ ve medya konulu saymakla bitmeyecek kadar çok panel, konferans, çalıştay, zirve, katıldığım hatta organizasyonunda görev aldığım. Bilmiyorum daha ne konuşulur? Bu kez de araştırmalarıyla konunun uzmanı, “Kadına Yönelik Şiddet ve Medya” kitabının yazarı, gazeteci Hakan Erdem’den rica ediyorum. Basit, net, anlaşılır, ilkokul çocuğuna anlatır gibi tane tane, yapılması gerekenleri özetlemesini…
DİLİ DEĞİŞTİRMEK GEREKİYOR
Habercilikte şiddet, özellikle kadına yönelik şiddet işlenirken başlığından spotuna, ara başlıklardan içeriğine kadar nelere dikkat edilmelidir?
Önce yanlışları sıralayalım: Bir, sansasyonel dil kullanmak. İki, faili gizleyip mağduru öne çıkarmak. Üç, mağduru suçlayıcı, küçültücü dil kullanmak. Dört, şiddeti romantize etmek, detaylarıyla betimlemek. Beş, kaynak göstermeden iddiayı yaymak. Altı, toplumsal bağlamdan kopuk haber yapmak. Yedi, mağdurun mahremiyetini ihlal etmek. Sekiz, faili aklayan söylemlerde bulunmak… Bütün bunlar haber ajanslarından başlayarak haberin dilini oradan da toplumu etkiliyor.
Peki, ne yapılmalı? Haberde fail ön plana çıkarılırken mağdurun onuru korunmalı. Sansasyonel veya şiddeti mazur gösterici dil terk edilirken yerine çözüm yolları, kanunlar ve destek mekanizmaları gösterilmeli. Uzman görüşleri, istatistikler, bilimsel verilerle haber desteklenmeli. Ajanslardan başlayarak tüm medya kuruluşlarında etik habercilik ilkeleri benimsenmeli. Habercilerin kullandığı dil toplumun şiddete bakışını doğrudan etkiliyor. Şiddeti sıradanlaştıran değil, önlemeye katkı sunan bir yaklaşım benimsenirse sorunla mücadelede çok önemli adımlar atılır. Dili değiştirmek şiddetsiz toplum için çabalamanın ön koşuludur ve hepimizin görevi olmalıdır.
YETKİN SENARİSTLİK KURUMU
Diziler, filmler, kuşak programları vb… Bunlarla ilgili yapılması gerekenler nelerdir?
Diziler konusu, dijital platformlar aracılığıyla da izlenen devasa bir endüstri, bir sektör. Burada da şiddetin romantize edildiğini, olumsuz rollerde ezik, çaresiz, fitneci, fesat kadın karakterleri çok fazla görüyoruz. Gündüz kuşağı programlarıysa tamamen kadının mağduriyeti, teşhiri, istismarı üzerine şovlardan ibaret. Ne kadar sansasyon o kadar izlenme… Dizilerde şiddet sahneleri “çok izleniyor” diye kolay senaryo kalıbı olarak tercih ediliyor. Kötü adam, mağdur kadın klişesi aşılamıyor. Yaratıcı işler çıkmıyor. Bunlar esasen sektörel de sorunlar. Çözüm olarak denetim mekanizmalarının güçlendirilmesini, yayınların toplumsal etkisini ölçen standartlar oluşturulmasını öneriyoruz. Denetim mekanizmaları yalnızca ceza vermek için değil rehberlik etmek için de kullanılmalı. Senaristlere, yapımcılara, editörlere etik ilkeler ve kadın erkek eşitliği eğitimleri verilmeli. Sertifika programları sunulmalı hatta zorunlu tutulmalı. Reyting baskısına karşı, toplumsal faydayı önceleyen yapımlar desteklenmeli. Senaryoları ve yapımları denetleyip destekleyen bağımsız, yetkin senaristlik kurumu geliştirilmeli.
MEDYA BASKI ARACI OLMAMALI
Mevcut medya yapısıyla ciddi çözümler geliştirmek mümkün müdür? Çözüm için acaba medya mı yeni baştan ele alınmalıdır?
Haklısınız, medyada yapısal sorunlar var. Reyting kaygısı deniyor yani ticari kaygı ama biliyoruz ki birçok kanal zarar ede ede yayınlarını sürdürüyor, neden? Çünkü medya holdinglerin elinde ve baskı aracı olarak kullanılıyor, çürümüşlük mü dayatılıyor dersiniz, küresel hedefler mi, sistem baskısı mı, mahalle baskısı mı, adını siz koyun ama bu büyük bir sorun… Otokontrol ve öz denetim mekanizmalarının etkin olmaması, etik kodlarla yayın ilkelerinin özellikle şiddet haberciliği konusunda güncellenmemesi, haber merkezleri, diziler ve kuşak programları için editoryal denetimin olmaması, pozitif içerik teşviklerinin yapılmaması, başarı hikâyelerinin yeterince yansıtılmaması gibi konular da cabası…
SOSYAL MEDYA OKURYAZARLIĞI
Sosyal medyaya ne denmelidir?
Hız, teknoloji, kolaylık, erişilebilirlik gibi yönleriyle olumlu. İletişim, etkileşim imkânları baş döndürüyor. Tablet ve telefon uygulamaları vasıtasıyla sosyal medya, gazete ve televizyonların yerini alıyor. Ve maalesef kötü kullanıldığında insanlar ve toplum üzerinde ortaya çıkan olumsuz etkiler geleneksel medyaya göre çok daha fazla, daha yıkıcı oluyor. Olumsuzlukları engellemek, olumlu yönleri öne çıkarmak için medya okuryazarlığını, sosyal medya okuryazarlığını önemsiyorum. İçeriklerin paylaşılmadan önce kaynağının kontrolü, güvenilirliğin çeşitli kaynaklardan hatta resmi kurumlardan doğrulanması, pozitif içeriklerin yaygınlaştırılması herkes tarafından öğrenilmeli. KYŞ ile mücadelede dayanışma ağları kurmak, mağdurların sesini duyurmak, kamuoyu baskısı oluşturmak, kadınları cesaretlendirmek amaçlı toplumsal duyarlılığı artıran paylaşımlara ve programlara sağlıklı alan açılmasının üstünde durmak gerekiyor. Eğitici, bilinçlendirici kısa videolar, basit grafikler, mini yayınlarla özellikle genç kuşaklara ulaşılması da önemli. Tüm okullarda ve üniversitelerde “dijital etik” ve “medya okuryazarlığı” derslerinin zorunlu hale getirilmesini, eğitim programlarına entegre edilmesini öneriyorum.
EĞİTİM, TEŞVİK, REHBERLİK, DENETİM
KYŞ’nin medyada temsiliyle ilgili kamusal otoritenin üstüne düşen sorumluluklar nelerdir?
Ciddi ve toplumsal sorunlarda STK’ların, uzmanların, bireylerin tek başına çabaları elbette yeterli değil. Kanun koyucunun, resmi kurumların, hükümetlerin, yerel yönetimlerin destek ve yönlendirmelerine ihtiyaç kaçınılmaz. KYŞ ve medyada kadın temsiliyle ilgili Adalet Bakanlığı, Aile Bakanlığı, İletişim Başkanlığı, RTÜK, Cumhurbaşkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı’nın bir araya gelerek kurullar oluşturması gerekir. Bu kurullarda mevzuat güncelleme, 6284 sayılı, vd. kanunlar, yargı süreçlerindeki eksikler ve boşluklar, cezaların caydırıcılığı, kişisel haklarla ilgili güvenceler gibi konularda düzenlemelerin yanı sıra medyada KYŞ’nin temsilini izleyen ve raporlayan bağımsız denetleme kurumlarının oluşması, doğru bilgiye ulaşmada danışma ağlarının kurulması, eğitim programları, halka yönelik konferanslar, projeler, bilinçlendirme çalışmalarının organizasyonu, pozitif içeriklere teşvikler, başarı hikâyelerine, çözüm odaklı projelere, toplumsal farkındalık yaratan içeriklere destekler, senarist ve yapımcılara ödüller, sponsorluklar, kamu spotları gibi çalışmalar da yürütülmeli. Kamusal otorite yalnızca denetim ve ceza uygulamakla kalmamalı; eğitim, teşvik, rehberlik ve toplumun tüm aktörleriyle iş birliği içinde yönlendirici olmalıdır.
PASİF DEĞİL, AKTİF İZLEYİCİ
Okuyucu, izleyici, takipçilere düşen sorumluluklar nelerdir?
Her ürünün arz-talep dengesi vardır. Elma almazsanız pazarcı, bir süre sonra satılmadığını görür ve getirmemeye başlar. Medyada da durum benzerdir. Bir içerik izlenmez, rağbet görmezse yayından kalkar. Sorumluluğumuz bilinçli tüketici ve bilinçli izleyici olmaktır. Şiddeti magazinleştiren, sansasyonel içeriklere yer veren yayınlara ilgi göstermeyeceğiz. Bu yayınları paylaşmayacak, doğruluğunu sorgulayacak ve mağduru korumaya özen göstereceğiz. Tepkimizi gösterecek gerekirse şikâyet edeceğiz böylece tekrar tekrar yayınlanmasını engellemiş olacağız. Öte yandan pozitif içerikleri destekleyeceğiz. Güzel hikâyeleri, eğitici ve dayanışma temelli yayınları izleyecek, paylaşacak ve önereceğiz. Medya okuryazarlığını çevremize yayacak, gençlere, çocuklarımıza ve kendimize aktaracağız. Eğitim linkleri ve kaynaklarıyla toplumsal farkındalık yaratacağız. Toplumsal vicdanın sesi olacağız. Pasif izleyicilik yerine aktif izleyici olacağız. Her şeyi başkalarından beklemeyi bırakıp taşın altına elimizi koyacağız. Medyada sorumluluk sahibi, bilinçli ve vicdanlı bir toplum bilinci oluşturacağız.